Sosyal medya kanunu

A -
A +

Türkiye’nin gündeminde mühim bir konu var: Sosyal medya düzenlemesi...

Sosyal medyanın tarihi epeyce eskiye, Orta Çağ'a kadar gitmesine rağmen, internetin ve elektronik yayıncılık imkânının ortaya çıkması vakaya yeni boyutlar kazandırdı. Dünya tarihinde ilk defa böylesine yaygın ve değişken bir medya ile karşı karşıyayız.

Bunun doğurduğu sıkıntıların en başında sosyal medyanın geleneksel medya gibi yalan, iftira ve hakaret ihtiva edebilmesi gelmekte. Medyada bu tür sorunlar yeni değil. Geleneksel medya ilk başladığında da büyük bir ihtimâlle benzer bir durum ortaya çıkmış olmalı. Zaman içinde problem tam olarak değilse de iyi kötü çözüme kavuşturuldu. Ancak, sosyal medya olayı çok daha büyük, çünkü geleneksel medya organları sınırlı bir varlık sahibiyken, takip edilmeleri ve müeyyideye bağlanmaları nispeten kolayken, sosyal medya çok daha karmaşık bir dünya...

Problem hayli genel; çünkü herkes bir gün sosyal medyada hakaret ve iftiraya uğrayabilir, sistematik yalancılar tarafından manipüle edilebilir. Örneğin İP lideri Meral Akşener’in tam 15 bin kişiye sosyal medyadaki paylaşımları sebebiyle dava açtığı ortaya çıktı. Bizde genellikle sadece cumhurbaşkanına hakaret davaları dikkat çekiyor ama muhtemelen bütün siyasi önderler benzer bir konumda... 

Sosyal medya kanunu teklifi Meclis’e getirildi ve komisyonda yoğun tartışmalara yol açtı. Akşener teklifin amacının ‘sansür’ olduğunu söyledi ve kanunu ‘istibdat kanunu’ olarak nitelendirdi. Şüphesiz, bu abartılı bir bakış, zira ortada bir problem olduğu malum ve başka ülkelerde de, örneğin bizden daha iyi bir demokrasi olduğu kabul edilen Almanya ve Fransa’da, benzer düzenlemeler var. Zaten bizdeki teklif büyük ölçüde bu düzenlemeleri esas almakta.

Şüphe yok ki geleneksel medyada yanlış olan ve suç teşkil eden her şey sosyal medyada da aynı statüde olmalı. Geleneksel medyada nasıl hakaret, iftira, kasıtlı ve sistematik yalan hukuk davalarına yol açıyorsa sosyal medyada da açmalı. Fakat, henüz yolun başlarındayız ve sosyal medyadan ıstırap çekenlerde çok da haksız olduğu söylenemeyecek bir rahatsızlık var.

Gelgelelim, geleneksel medya organları ile sosyal medya arasında bir temel farklılık mevcut. Geleneksel medya organlarında mesela sorumlu yazı işleri müdürleri her tür davaya muhatap olurken; sosyal medyada çoğu zaman tek başına haber veren ve yorum yapan insanlar söz konusu. Bu insanlar kurumlaşmış bir yayın organı değiller ve ne yapıyorlarsa kendi adlarına yapıyorlar. Bu durumda milyonlarca kişinin hukukî gözetleme alanına girmesi gerekiyor…

Kanun teklifinde iyi şeyler yanında sıkıntılı noktalar da var. En vahimi, suç sayılmasına rağmen neyin ne zaman dezenformasyon olacağı hakkında kesin kıstaslar bulunmaması. Kişi meselâ yanlış bilgi sahibi olduğu için bir paylaşım yaptığında hukuk ile mi muhatap olacak? Kamu otoriteleri dezenformasyon maddesini sevmedikleri paylaşımları engellemek için kullanmaya kalkışırsa ne olacak? İlgili madde insanların özellikle kamusal alanda olan biteni öğrenme hakkına zarar verirse ne yapılacak?

Sosyal medyada rahatsızlık verici şeyler olduğu açık. Bana göre bu konuda aceleyle ayrı bir yasal düzenleme yapmak yerine mevcut kanunlardaki ilgili maddelerin sosyal medyayı da kapsayacak şekilde genişletilerek yorumlanması daha doğru. Ayrıca, problem olarak görülen şeyleri azaltmanın mümkün ama tamamen bitirmenin imkânsız olduğu da gözden uzak tutulmamalı. Bilhassa yalan kampanyalarının kasıtlı, sistematik, örgütlü ve sürekli olup olmadığına bakılmalı. Bu konularda mahkemelerin vereceği kararlarla yavaş yavaş bir ortak anlayışın doğmasına ve yerleşmesine izin verilmeli. Ancak ondan sonra hukukî düzenleme düşünülmeli. Bir başka deyişle kanun geriden gelmeli, önden gitmemeli...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.