Küçükler arasında söylenmesi zor bazı tekerlemeler vardır. Bunlar hızlı söylenmeye çalışılırken, dil dönmeyince, komik söyleyişler ortaya çıkar. Bunlardan biri de, "yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, yoksa sarmısaklamasak da mı saklasak" şeklindedir. Son günlerde mevduatla ilgili vergisel düzenleme tartışmaları, bu düzenlemelerin oluşturabileceği sonuçlara ilişkin görüşler, bize bu tekerlemeleri hatırlattı. Mevduatla ilgili son günlerde, "paranızı mevduat dışı yollarda değerlendirin" derecesinde, çok önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler sonucunda olan yine, küçük tasarrufçuya, işçiye, memura, emekliye oldu. Mevduata mali yükümlülük öngören ilk düzenleme, 12 Temmuz 2001 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 4705 sayılı Kanunla getirildi. Bu düzenlemeye göre, 31.12. 2002 tarihine kadar uygulanmak üzere, vadeli mevduat, vadeli döviz tevdiat hesabı ile özel finans kurumlarınca açılan katılma hesabı sahiplerinden, her vade sonunda, her bir hesap için bankalar ve özel finans kurumlarınca 1 milyon TL özel işlem vergisi tahsil olunacaktır. Bu vergi, mali güç ilkesini gözetmemesi sebebiyle, açıkça, Anayasanın 73. maddesine aykırıdır. Zira, 100 milyar liralık hesap açanla, 100 milyonluk hesap açanı aynı kefeye koymaktadır. %60 faizle 50 milyon liralık ve 1 aylık vadeli hesap açtıran bir kişi, -%16 stopaja göre- hesabından önce 1 milyon lira düşülecek sonra kalan 49 milyon üzerinden bankadan vade sonunda 2.018.800,- Lira faiz alacaktır. Alacağı faiz, 50 milyon liralık hesaba nazaran 41.200 lira azalmıştır. Ödeyeceği verginin aldığı faize oranı ise %49.6'dır. Vergi dolayısıyla toplam kaybı ise, 1.041.200 liradır. Aynı şartlarla 100 milyar liralık hesap açtıran bir kişi ise, 99.999 milyon lira üzerinden 4.119.958.000 lira net faiz alacaktır. Alacağı net faiz, bu vergi düşülmekle, yine 41.200 lira azalmıştır. Ödeyeceği verginin aldığı faize oranı ise, binde 2'dir. Bu kişinin de vergi dolayısıyla toplam kaybı, diğer hesap sahibi ile TL bazında aynıdır. Birinci ve küçük hesap sahibi, küçük tasarrufçu, bankadan faiz alayım derken %49.6 vergi ödemiş, diğer büyük tasarrufçu ise binde 2 vergi ödemiştir. Bu nasıl bir vergi adaletidir, anlamak mümkün değildir. Anayasamızın, herkesin mali gücüne göre vergi ödeyeceğini emreden buyruğu, yok sayılmıştır. Burada belki, 1 milyon liranın küçük bir rakam olduğu, hiç kimsenin mali gücünü etkileyecek büyüklükte olmadığı söylenebilir. Ancak bu söylem, sadece bir göz boyama olacak ve ilkesizliği, anayasa buyruğunu çiğnemeyi ifade edecektir. Zira ilke, 1 lira için ne ise, 1 trilyon için de aynı olmak durumundadır. Aksi halde ilke, ilke olmaz, anayasal buyruk olmaz. Öte yandan, bu günkü ekonomik ortamda, herkesin kısa vadeyi tercih ettiği nazara alınırsa, 1 aylık vadeyi tercih eden kişi yılda 12, haftalık vadeleri tercih eden kişi ise yılda 52 milyon lira vergi ödeyecektir. 2000 yılı sonu itibariyle, bankalarda 48.845.534 adet tasarruf mevduatı açılmıştır. Bu hesapların, 9.079.398 adedi vadeli hesaptır. Bu hesapların tutarlarına bakıldığında 2.832.562 adedinin 50 milyon liradan düşük tutarlı vadeli mevduat olduğu görülmektedir. Bir başka anlatımla geçen yıl açılan vadeli mevduat hesaplarının %31.2'si 50 milyon liradan küçük tutarlı hesaplardır. Aynı oranlar 2001'de de geçerli olursa, kısaca, açılan her 100 vadeli hesaptan 31'i, 50 milyon liradan az tutarlı olacak ve hesap sahiplerine yüksek orandaki bu mali yük doğacaktır. Dolayısıyla vergi sistemimize, anayasal buyruğa aykırı olarak ve emekli, işçi ve memur gibi küçük tasarrufçuyu hedef alarak giren, bu vergiye karşı, kaç kişinin Anayasal haklarını kullanacağı da, merak ettiğim ayrı bir husus. Stopaj oranlarını vadeye göre farklılaştırma uygulaması ise, amacına hizmet etmeyeceği baştan belli olan, bir başka garip uygulama. Onun değerlendirmesi de haftaya.