Reklam izlemeyi sever misiniz? Peki üste para kazansanız?

A -
A +

Sanırım büyük çoğunluk bu soruya 'hayır' cevabını veriyor. İzlediği bir program reklam arası verdiğinde hemen kanal değiştirenler, kanal değiştirmeyip sesi kısanlar, reklam kuşağı süresince telefonuyla oynamayı tercih edenler, çocuğuyla birkaç dakika olsun oynayan ya da bir şeyler yiyip içenler... Yani reklam izlemeyi pek sevmiyoruz da, yaptıklarımız kişiye göre değişiyor. Aslında ben severim reklam izlemeyi. Haberciliğe dair çok fazla veriyi bir anda görme fırsatı verir bana. Yeni ürünler, yeni iş birlikleri, trendler, şirketlerin yenilikleri, şekil değiştirmeleri de... Hatta son dönemin popüler oyuncularını da reklamlar aracılığı ile öğrenmek mümkün...

 

Evet, gelelim 'reklamdan kaçınma' olarak adlandırılan bu hareket tarzının sayılara dökülmüş hâline...

 

H. Kemal Suher ile N. Bilge İspir'in "Televizyon ve Gazetede Reklamdan Kaçınmayı Etkileyen Değişkenler" isimli çalışmadan aldığım rakamlara göre, izleyicilerin yüzde 61'i programlar arası reklam kuşağında kanal değiştirirken, yüzde 46'sı program içi reklam aralarında değiştiriyor kanalı. İzleyenlerin yüzde 27'si reklamı görmezden gelirken, yüzde 17'si başka bir işle ilgilenmek adına odayı terk ediyor, yüzde 14'ü program sırasında kestiği sohbetine devam etmeyi seçiyor. Televizyonun sesini kısanların oranı ise yüzde 8'lerde... Yani kanalı değiştirmese bile reklamı izlemiyor büyük bir çoğunluk. Son dönemde bizim dizilerin son sahnesini tekrar göstermek adına 15 dakika reklam izletmeye çalışma yöntemi ise belli ki hiç tutmuyor. Reklamdan en fazla kaçınanlar ise zenginler, erkekler ve genç tüketiciler...

 

Son yıllarda reklamın şekli değişti. Özellikle bireysel tüketime yönelik ürünlerin 'influeser' adı verilen ünlü ve bol sosyal medya takipçisi olanların, o sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları yoluyla yürütülüyor ama araştırmalar, bu reklam şeklinin de artık eski popülaritesini kaybettiğini gösteriyor.

 

İyi de, reklam verenlerin toplamda milyarlarca lira harcayarak çektiği o reklamlar nasıl izlenecek?

 

Tabii kazan=kazan yöntemiyle... Yani izleyiciler reklam izleyecek, para kazanacak.

 

Bir dönem oyunlarda reklam izleyince 'can' veren uygulama vardı. Hâlâ var mı bilmiyorum ama yöntem aynı. Reklamı, ancak karşılığını alan izleyecek... Bu öneri, 27 Şubat 2024'te düzenlenen Reklamcılık, Medya ve Blokzincir zirvesinde gündeme geldi. Panelin düzenleyicilerinden Global Bilişim Derneği'nin (BİDER) Başkanı Şenol Vatansever, reklam izleme ve etkileşim süreçlerinde ödüller sunmanın yeni bir ekosistem oluşturma imkânı vereceğini belirtti. Vatansever, yeni ekosistemin hem reklam veren hem de izleyicinin ihtiyaçlarına cevap veren bir yöntemle buluşan reklamın hedef kitlesine ulaşabileceğini söylemesi de, yeni bir dönemin başlangıcının işaret fişeğiydi.

 

 

 

 

 

Kadın olmak, iş hayatında bu kadar avantaja çevrilir

 

 

 

Gülden Yılmaz... İş hayatının önemli figürlerinden biri. Eşi Yılmaz Yılmaz'la birlikte bir mağaza ile başlattıkları serüvenden, bugün yüzlerce mağazaya ulaşan, uluslararası alanda önemli başarılara imza atan ve atmaya devam eden bir markayı, Koton'u büyütüyorlar. Markayla ilgili iş bölümünü öyle iyi yapmışlar ki, Koton'un büyümekten başka çaresi kalmamış deyim yerindeyse...

 

Gülden Yılmaz'la ilgili geçtiğimiz günlerde bir röportaj okudum. Her zaman dezavantajlı kesimlere desteğini bildiğim, 'Doğaya karşı sorumluyuz' diyerek çalışmalarını gıpta ile izlediğim, kadınların iş gücüne katılımı konusundaki öncü ve örnek çalışmalarını gördüğüm Gülden Yılmaz'la...

 

Kadınların iş hayatına katılımı için birçok çalışma yaptığını biliyorum ama ev kadınlarının esnek saatlerde çalışmasına imkân verdiği uygulamasına bayılıyorum. Yeniden hatırladım o uygulamayı. Bir kadın düşünün. Çalışmaya isteği, ihtiyacı var ama imkânı yok. Çünkü çocukları, belki çocuklarının yanı sıra bakımından sorumlu olduğu bir büyüğüyle ilgilenmek durumunda... İşte o kadın, açılan kapıdan giriyor, el emeği ile ekonomik refahını artırıyor, aynı zamanda çocuğunu ve o aile bireyini de ihmal etmemiş oluyor... Aslına bakarsanız, çok zaman gelmiştir aklıma: İş dünyasının yönetici kadınları dünyanın dört bir yanında markası, işi için koştururken, ailesinden zaman çaldığını düşünmez mi? Ailesiyle işi arasındaki dengeyi nasıl kurar?.. İşte Gülden Yılmaz'ın bu konudaki müthiş cevabı:

 

Aslında ben o dengeyi kuramayanlardanım. İşim her zaman önceliğim oldu. Sıfırdan bir iş kurup bir marka oluşturmak ve onu bir yere getirmek de başka türlü pek mümkün olmaz düşüncesindeyim; ama bugün bulunduğum noktada hayatta bir şey kaçırdığımı da düşünmüyorum. Kadın olmanın getirdiği çok yönlülük ve çok odaklı yaşama becerisi sayesinde hayatımda önemli olan her şeye gereken özeni gösterebildim. Çocuklarımızı özenle yetiştirdik, ailemize gereken ilgiyi ve özeni gösterdik, göstermeye devam ediyoruz. İşimin getirdiği seyahat imkânını da avantaja çevirerek bir denge kurdum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.