Vefa, sadece semt değil iyiliğin de adı...

A -
A +

Bugün, en önemli özelliklerinden biri yardımlaşma olan Kurban Bayramı’nın son günündeyiz. Dünyanın dört bir yanında kesilen kurbanlar bazen kapı komşumuza, bazen binlerce kilometre uzaktaki muhtaçlara destek oldu, oluyor, olacak… Yazı günü vesilesiyle tüm okurlarımın Kurban Bayramını kutluyor, daha nicelerine sağlık, huzur ve umut diliyorum.

 

Sağlık, huzur, yardımlaşma demişken… Benim çok uzun zamandır hayranlıkla izlediğim bir ‘yardımlaşma’ organizasyonundan bahsetmek istedim bugün… Biliriz ki her şeyin başı sağlık. Ve hastalığın kimi ne zaman nerede bulacağı hiç belli olmuyor. Sağlık sektörünün önemli şirketlerinden biri, bu gerçekten hareketle, kelime anlamı ‘sevgide bağlılık’ olan Vefa’da bir ‘İyilik Evi’ açmış. Amaç, yurdun dört bir yanından İstanbul’a tedavi için gelecek olan, maddi gücü yetersiz olan çocuklar ve ailesi için bir kapı açmak… Adı Abdi İbrahim İyilik Evi… Burada, çocuklarına şifa bulmak amacıyla yaşadığı yerlerden çok uzaklara, İstanbul’a gelen ancak ekonomik nedenlerle kalacak yer sıkıntısı çeken çocuklara, aileleriyle birlikte konaklama imkânı sağlanıyor. Aynı anda 45 kişinin konaklayabildiği, 18 odalı İyilik Evi’nde 2-15 yaş aralığındaki çocuklar aileleriyle birlikte ücretsiz kalabiliyor. Yemekhane, mutfak, oyun, bilgisayar ve etkinlik odalarının yanı sıra, çocuklar ve aileleri hastalığın olumsuz etkisinden bir an olsun çıksın diye etkinlik alanları da hazırlanmış. Ayrıca gönüllü psikologlar tarafından çocuklar ve aileleri duygusal ve sosyal olarak da destekleniyor. Yani sadece fiziksel değil, psikolojik destek de sağlanmış oluyor.

 

İşte bu ‘İyilik Evi’ projesi, dünyanın en prestijli ödül programlarından Hermes Creative Awards’da Kurumsal Sosyal Sorumluluk Programı kategorisinde Altın Ödül almaya hak kazanmış geçtiğimiz günlerde… Her yıl dünya çapında binlerce başvuru arasından, en etkileyici projeleri belirleyen program, aynı zamanda kamu hizmeti ve sosyal fayda sağlayan projeleri de özel olarak destekliyor. Ödül, gönülden yapılan iyiliğin fark edilmesi ve destek görmesi açısından çok değerli.

 

Abdi İbrahim Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Nesrin Barut Esirtgen “Ne yazık ki hastalık şehir seçmiyor. Kanser gibi ciddi bir hastalıkla mücadele eden çocuklarımızla ailelerini zor anlarında desteklemeyi amaçladığımız projemizin aldığı ödül hem geldiğimiz noktayı hem de gelecekte yürüyeceğimiz sosyal fayda çalışmalarımız için bizlere güçlü bir motivasyon kaynağı oldu” diyor...

 

 

Hız, radar, ceza ve yollar…

 

 

Son 20 yılda yapılan ulaşım projeleri yolları kısalttı, yolculukları daha konforlu ve güvenli hâle getirdi. Yollar da araçlar da konforlu olunca hız  kaçınılmaz oluyor. Hâl böyle olunca da bu bayramın en çok konuşulan konularından biri yol kontrolleri, radarlar, cezalar oldu. Hepimiz muzdaribiz tabii. 110 kilometre hızla giderken, bir tabelayla birden 70’e, hemen ardından 50’ye düşmek çok zor. “Sen fren yapsan, arkadaki yapamaz” durumu… Evet, yerleşim yerlerinden geçerken hız düşürmek gerek ama otoyolun hiç olmadık yerinde sağa ya da sola dönüşlerde 50 kilometreye kadar düşen hız sınırı ve kırmızı ışık nedir acaba? O yerleşim yerinin belediyesi, o kavşaklara ‘bat-çık’ denen geçişlerden yapsa, çok mu zor? Tamam, kabul etmesem de yerleşim yerleri yakınında o yörenin ‘meşhur’ ürünleri satılsın diye hız düşürmeyi anlarım da, otoyolun bir yerinde biri sağa dönecek diye durduran kırmızı ışığı, bayram günlerinde o kırmızı ışıklar sebebiyle kilometrelerce uzayan trafik sıkışıklığını anlamıyorum.

 

O trafik sıkışıklığı yüzünden saatte yaklaşık 1-2,5 litre yakıt tüketen yüz binlerce aracın ‘durup dururken’ ekonomiye ve çevreye verdiği zararı önlemek, otoyoldaki kırmızı ışıklar yerine ‘bat-çık’ ya da ‘yonca’ denilen geçiş sistemleri olacaktır.

 

 

 

 

 

Canan Eraslan'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.