Yapay zekâya vicdan katmak...

A -
A +

Önceki haftaki 'Korkuyorum' başlıklı yazımı okuyanlar hatırlayacaktır... Yapay zekânın bir mühendisi tehdit etmesinden hareketle büyüyen korkuydu yazının konusu. Tabii böyle bir yazı yazınca etrafta yaşı epeyce genç olan yakınlarım "Onu insan yönlendiriyor, korkacak ne var" dese de pek yatıştığımı söyleyemem. Hele de insanların artık yapay zekâyla konuşmayı, arkadaşlık kurmayı bağımlılık hâline getirdiğini gördükçe. Tanıdığım genç bir kadının, sabah 'günaydın' mesajını yapay zekâdan alıp, uyanır uyanmaz tek gözü açıkken ona mesaj yetiştirdiğini öğrenmek...

 

Kişiye özel bilgileri biriktirip gerektiğinde yine kullanıcısına tehdit olarak sunduğunu görmek... Korkutuyor işte.

 

Geçtiğimiz günlerde ise Sabancı Üniversitesi'nin mezuniyet töreninde yeni mezunlara seslenirken Güler Sabancı'nın konuşmasında vardı yapay zekâ konusu... Törende genç mezunlara seslenen Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı da konuşmasında yapay zekâya dikkat çekti ve şöyle dedi: Günümüzde teknolojinin nasıl ve ne amaçla kullanıldığı büyük önem taşıyor. Yapay zekâyı hayatı kolaylaştırmak için kullanırken, asıl kendi beynimizi ve tüm yetkinliklerimizi geliştirmeyi ve değerlendirmeyi göz ardı etmemelisiniz. Sizler artık dönüşümün merkezindesiniz. Bilgiye erişiminiz, eleştirel düşünme beceriniz ve sorumluluk bilinciniz var. Unutmayın, geleceği inşa ederken teknolojiyi geliştirmek kadar ona vicdan ve ruh katmak da sizlerin görevi olacak...

 

İşte tam da bu noktada yine aldı beni bir korku... Vicdanlı mı vicdansız mı olacak yapay zekâ? Vicdansız olursa vay hâlimize...

 

Çünkü insanlar her geçen gün 'bireysel' hâle gelen, çok iletişimdeymiş gibi görünse de yüz yüze iletişimi en aza indiren topluluklar hâline geldi. Arkadaşıyla bir kahve içmeye gitmek yerine "Hey ChatCPT, bugün nasılsın" diye güne başlayıp öyle devam ediyor. Yeni bir bağımlılık hâline gelmiş bu durum. Yapay zekâya 'günaydın' diyerek güne başlayan arkadaşımız "Ya ChatCPT, bugün rüyam korkunçtu. Bu işten kovulacağım şeklinde yorumlanabilir mi" diye devam ediyormuş. Hatta arkadaşlarıyla yaşadığı problemleri anlatıp "nasıl davranmalıyım" tavsiyesi bile alıyormuş biliyor musunuz?! "Tedbir alınmalı" diyeceğim de, neyin tedbiri? Tezlerin yapay zekâya yazdırıldığı, olaylar konusunda fikir sorulduğu günümüzde herkesin kendi tedbirini kendisinin alması gerektiği fikrindeyim. Özellikle yüklenen yanlış veri ve bilgilerle her geçen gün daha tehlikeli hâle gelmemesi için, paylaştığımız verilere de 'aşırı' dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum.

 

 

 

 

20 gramlık çikolata

 

 

"Gram gram çalıyorlar" diye bir haber yapmıştım geçmiş yıllarda. Alıştığımız ambalaj gramajları değişmiş, enflasyonist ortamda zam yapan üretici firmalar, onunla da yetinmeyip gramajları küçültmüştü bu habere konu olan verilere göre... Şimdi artık iş iyice çığırından çıktı. Bir çikolatalı gofret kaç gram olur? Eskiden '50 gram' diyerek kolaylıkla cevap verebilirdim. Ancak şimdi ne yazık ki bu mümkün değil. Markasına göre değişmekle birlikte; 20 gramlık olanı bile var. Henüz daha azını görmedim. 27 gram, 32 gram, 37 gram, 39 gram, 42 gram ve 50 gram... Tereyağları 125, 180, 225, 250, 450 gram oluyor... Eskiden biz bunları 250, 500 ve 1000 gram olarak bilirdik. Çaylar da böyleydi. 250, 500, 1000 gram. Şimdi ise 900 gramlık bile çay var. "Olsun ne olacak" olmaz. İnsanlar kocaman paketi görünce o çayın 900 gram olduğunu bilmez, 1000 gram varsayar. Bu bir kaostur. Gramaj keyfiyetinin son bulması gerekiyor. Gramajlara bir standart getirilmesi şart. 22 gram nedir acaba? Böylece tüketicinin ne fiyat algısı kalıyor, ne karşılaştırma imkânı? Kaç gramlık olanı karşılaştıracaksınız? Market etiketleri deseniz başka bir âlem... Bilgiyi görebilmek için elde büyüteçle dolaşmak gerek...

 

 

 

 

Motosiklet tehlikesi!

 

 

Özellikle İstanbul'da araç kullanıyorsanız, ileri bakmaktan çok sağa-sola bakmak zorundasınız. Çünkü her an her yerden bir motosiklet çıkabilir. İstanbul'da bir yerden bir yere gitmeyi işkenci hâline getiren trafik sıkışıklığında motosiklet, özellikle küçük boyutlu eşyanın taşınması ve e-Ticaret anlamında olduğu kadar, bireysel ulaşım için de sıkça kullanılan bir araç. Aslında bir otomobil gibi, şeritte seyretmek zorundalar. Ancak uygulamada öyle olamıyor tabii. Bir şeritte gidiyorsunuz diyelim. Sağdan koro hâlinde motosiklet kornaları duyuyorsunuz. Yol istiyorlar. Tam biraz sola geçip ona yol vereceksiniz; soldan da başka biri hızla gelip teğet geçiyor. Sağınızda solunuzda motosikletler geçidi varken, şerit değiştirmenin imkânı yok. Sinyal verdiğiniz anda başlıyorlar korna çalmaya. Yol vermekte gecikirseniz bir anda aracınızın bir yerine çizip gitmemeleri işten bile değil. 2020 yılında 3,5 milyon olan motosiklet sayısı, bugün 6,5 milyona ulaşmış durumda. Birkaç yılda neredeyse ikiye katlanan motosikletlerin karıştığı kazalar da hızla artıyor. Verilere göre motosikletler 2023 yılında 55 bin kazaya karışmış. Sadece 1 yıl sonra, yani 2024'te motosikletlerin karıştığı kaza sayısı 123 bini bulmuş. Tabii önce bireysel tedbir ama mutlaka bu artan motosiklet popülasyonunun düzeni için bir şeyler yapılmalı...

 

 

 

Canan Eraslan'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.