Seminerler verdim, sunuculuk yaptım... Dört beş yaşlarında Şifalı Bitkiler kitabını ezberleyip ev halkına bayıltana kadar şifalı terkipler üzerine anlattım... Duyduğum her sese beste yaptım, sabahlara kadar şarkı söyledim... Yedi aylıkken konuşmaya başlamış ve o günden beri hiç susmamıştım. Taa ki şişene dek! Sabah uyandığımda sağa çekiyordum. Suratım üst üste beş kere kabakulak çıkarmış gibiydi. Soluğu dişçide aldım. Çene filmi çekti ve açıkladı: "Yirmi yaş dişin çene kemiğine kaynamış. Acil çekeceğiz." Çekecekti... Acımayacaktı... Ama ameliyat etti! Bu bir kâbus muydu? İğneyi batırdığı anda tüm suratım tik sahibi oldu. "Hahha... Tam isabet. Sinire yani. Arar arar bulamayız. Sende bir attım sinire geldi. Elektrik çarpıyor gibi di miii?" dedi dişçi. Bir çığlık, bir haykırış ve bayıldım. Neyse, elimde yirmilik diş, ağızda bir sürü dikiş çıktım. İlk birkaç dakika her şey iyiydi. Ama sonra... Sonra başladım bağırarak ağlamaya. Sokak ortasında. "Bööö!!" Umurumda değildi. Ne surat, ne makyaj, ne bana bakan şaşkın insanlar ne de çırpınan taksi şoförü. Eve geldiğimde bitmiştim. Bence diş ameliyatı geçirenlerin ilk yirmi dört saat içinde işleyecekleri cinayet, cinnet, kundaklama gibi suçlar cezaya tâbi tutulmamalı. Ağrı kafama yayıldıktan sonra ise birilerine vurayım, biri bana vursun, biri beni vursun, "Yakarım bu dünyayı bea!" diye bağırayım ve yakayım, rastgele bir yön belirleyip o yöne koşayım, kafama poşet geçirip havasız kalayım istedim... Hiç durmadan üç gün ağladım. Bu dünyanın en korkunç ağrısı! Ninem "Bu kabir azabının binde biri" dedi, daha çok ağladım. Bizim gelin "Bir tanıdığın iltihaplı dişini çekmişlerdi kadıncağız iki günde öldü" dedi, moral buldum!.. Ağrı kesiciler, antibiyotikler, "İlaç değildir yutulmaz" yazanlar dışındaki her şeyi içtim. Yok. Dinmiyor! Bir ara gözümü açtım, annem gözü yaşlı başımda dua okuyor. "Hah" dedim "Gidiyorsun!" "Gazetedeki köşene bu hafta koca bir diş resmi koyacaklar, altına "Köklüydü kökünü söktü" yazacaklar. Ziyaretçiler çıkan dişi evirdi çevirdi, inceledi, ameliyat anılarını anlattı, abartanlar vücutlarındaki dikiş izlerini gösterdi, "Akıl dişindi o, tüh niye çektirdin ki?" diyenler "Çok acıyor mu?" diye soranlar oldu. En sık gelen soru ise "Hayret, neden konuşmuyorsun?" oldu. Hâlâ acıdan ağzımı açamıyorum. Sabrın sonu selamet. Bir diş eksildi, çenede yer açıldı. Oraya iki diş laf daha sığar. Ben bir iyileşeyim eskisinden de daha çok konuşacağım... > Ninem diyor ki: Acı patlıcanı kırağı vurmaz. > Profesör Mualla: Tatlı şeyler, sonu iyi biten acılardır.