Bir Avrupa Şampiyonası daha, yeni dersler ve yeni kahramanlarıyla geride kaldı. İtiraf edelim ki, dramatik bir maçta Fransa''nın kupayı kazanmasıyla sonuçlanan turnuva, Avrupa şampiyonalarının en disiplinli ve en renksiz organizasyonuydu. Buna rağmen futbol adına bir dizi ilkler ve yenilikler yaşandı. ZAFER HÜCUM FUTBOLUNUN Aslında 2000 Avrupa Şampiyonası, iki futbol düşüncesinin üst düzeyde mücadele yarışı şeklinde geçti. Birinci grupta "hücumcular", ikinci grupta ise "savunmacılar" vardı. Belli bir düşünceyi tavizsiz bir şekilde disiplin içinde uygulayan iki taraf da finalde buluştu. Ancak mekanik futbolu benimseyen ve fizik gücüne dayalı oyunu tercih eden Almanya, Norveç, İngiltere, Danimarka gibi orta ve kuzey Avrupa ülkeleri arada eridi. Bu turnuva onlar için tam bir hayal kırıklığı oldu. Fakat, Danimarka''nın Sepp Piontek''le 3-5-2''yi uyguladığı dönemde tartışma açtığı "hücum futbolu" için 2000 Avrupa Şampiyonası zaferle sonuçlandı. Fransa, Portekiz ve İspanya gibi ülkeler, hücumda topa sahip olabilecek şekilde baskıya dayalı oyuncuların yeteneklerini ön plana çıkaran atak, pozitif futbol düşüncesiyle turnuvaya damgasını vurdu. Roger Lemerre''nin ekibi Fransa, bu anlamda hücum futbolunun en iyi uygulayıcısı olarak finale yükseldi ve dramatik bir mücadele sonunda da kupayı kazanırken, "En iyi savunma hücumdur" mesajını verdi. Buna karşılık, hayatı "gol kurtarmakla geçen" Dino Zoff yönetimindeki İtalya, futbolun ikinci yüzünü, savunma sistemini bu turnuvada finalin son anına kadar başarıyla ortaya koydu. Kadrosundaki gol becerisi yüksek; Totti, Del Pierro, Inzaghı, Delvechio ve Fiore sihirli futbollarıyla hücuma nasıl kalkılacağını muazzam örnekleriyle ortaya koydular. Cannovaro, Nesta, Zambrotta (Iulianu) ve Maldini''den kurulu dörtlü savunma her takımın aşmakta güçlük çektiği bir defans duvarıydı. Play maker olarak Conte''nin yönetimindeki orta dörtlü de defans duvarıydı. Fiore ve Del Piero solda hem hücum, hem de defansif futbol oynadılar. Conte''nin sakatlanması ile bu görevi devralan Di Biago ve yanında oynayan Albertini takımın savunma güvencesini daha da güçlendirdiler. İleri ikiliden Totti iyi bir mücadele adamı olmasına karşılık, Inzaghı bu takımın oyun karakterine ters düşen bir yapıda şımarık bir çocuk görüntüsündeydi.. Rakibin her müdehalesinde kendini artistçe yere atarken yerini Delvechio''ya kaptırdı. Zoff, Kurduğu sistemin meyevesini tam toplayacaktı ki, İtalya''yı İtalya yapan kontrollü ve disiplinli oyundan usaklaşan futbolcular, 1-0 önde götürdükleri maçın sonunu getiremediler ve kupayı Fransa''ya teslim ettiler. GENÇLİK AŞISI Bu turnuvada akılda kalan nedir derseniz, gençler demek mümkün. Çünku bu turnuvaya pozitif oyun düşüncesiyle adını yazdıran Portekiz Milli Takımı''nın finaldeki kadrosundan tam 17 futbolcu, 1991 Dünya Gençler Şampiyonu olan takımdan geliyorlardı. Fransa''da ise Henry ve Anelka gibi oyuncular finaldeki genç neslin başarılı temsilcileriydi. Tabii insan bu gençleri hayran hayran seyrederken Türkiye''ye Avrupa Şampiyonası''nda tarihindeki ilk birinciliği getiren takımı arıyor... Sahi, o takımın golcüsü Papen Mustafa nerede? Cafer, Tarık gibi büyük yetenekler nerede? Onlardan vazgeçtim finale gelen Oktay ve Sergen''i göreniniz oldu mu? Burada Okan''a özel bir bölüm açıyorum. O Türkiye''yi çeyrek finale yükselerek bir ilk yaşatan Türk Milli Takımı''nın Rüştü ile birlikte en çalışkan ve en başarılı ismiydi. ORGANİZASYON KABUSU Sanırım, futbolu daha geniş kitlelere yayabilmek için ortak organizasyonlara prim tanıyan UEFA, Hollanda ve Belçika''nın evsahipliğini gördükten sonra bu kararını yeniden gözden geçirir. Çünkü, iki ülkenin ev sahipliği, şampiyonayı tam bir kâbusa dönüştürdü. Şampiyona eğer tek bir ülkede düzenlenmiş olsa çok daha heyecanlı olabilirdi. Nitekim 1992 İsveç ve 1996 İngiltere 2000''e kıyasla muhteşemdi. Dünya futbolunu tehdit eden holigan korkusu 2000''e damgasını vurdu. Başta UEFA olmak üzere, evsahibi ülkeler ve finalistler, işi kâbus boyutuna vardırarak ve futboldan soğutacak ölçüde olağanüstü güvenlik tedbiri aldılar. Öyle ki, bir holiganın girmesini önlemek uğruna sınırlara güvenlik kotası kondu ve yüzlerce futbolsever şampiyonanın yapılacağı ülkelere sokulmadı. Bu katı güvenliğe rağmen şampiyonayı 1 milyon 55 bin kişi çıplak gözle seyretti. PANAYIR TEKEL OLDU Bu katı uygulama spor malzemeleri ve hediyelik eşya pazarında da hakimdi. Grup elemeleriyle birlikte, takımlara sponsorluk eden spor malzemeleri ve hediyelik eşya üreten kuruluşlar, stad içersinde açtıkları mağazalar dışındakı satıcılara izin verdirtmediler. Futbolu, bir panayır havasına dönüştüren bu pazar, yerini tekele bıraktı ve bir forma 100, kaşkol 45 gulden gibi fahiş fiyatlara satıldı. NEDEN TÜRKİYE YOK Bütün anlattıklarımdan sonra aklıma bir soru takılıyor. Olimpiyatlara talip olan Türkiye neden bir Avrupa Şampiyonası finali düzenlemez, diye... Burada yaşadıklarımız arasından da sorular içinde cevaplar çıkarıyorum. Bir Arena Stadı''nın benzeri ülkemizde var mı? Feyenord Stadı''ndaki ambulans var mı? Futbolu bir keyfe dönüştüren, tiyatro havasında maç seyreden seyirci bizde var mı? Ev sahibi olmasına rağmen gruptan çıkamayan takım olan Belçika Milli Takımı''nın tüm üyelerine, "Sağlık olsun... Bir dahaki sefere" diyebilecek olgunlukta bir medyamız var mı? Cevaplar gözümde bir kâbus gibi büyüyor: "Yok.. Yok.. Yokkkk!" Peki, biz bu yoklar içinde futbolun neresindeyiz ve final istemeye hakkımız var mı? Kararı siz verin...

