Seriye devam… Lider Galatasaray tam yol ileri. Sadece sarı kırmızılı yıldızların başarısı değil bu destan.
Hocaların fendi Jose Mourinho’yu fena yendi. Diyeceğim o ki yanıltmadı beni, kupaların efendisi Okan Buruk ve yönetimindeki Galatasaray. Sahi o nasıl bir futbol? Sanki ışık hızında oynandı derbi.
Tempo 70 dakikalık bölümde öyle yüksekti ki; basketbol gibi top bir o kalede bir bu kalede.
Kadıköy’deki o muhteşem atmosferde lider Galatasaray son yıllarda sağladığı psikolojik üstünlükle sonuca gitti. Livakovic (k. k.) ama Lucas Torreira’ya yazdım bu golü.
Mertens ve Sara ile üç gol sığdırdığı oyunda derbiye yakışan harika bir futbol sergiledi. Sakin, öz güven dolu ve ne yaptığını bilen kararlılıkla; “Her yerde Aslan benim” dercesine cesur ve ataktı.
Orta sahaların güç ve kalite farkını skora yansıttığı maçta Torreira, ceza sahasından sağ ayak üstüyle topun gelişine bir vuruş yaptı ki; sağ direği sıyıran o vuruşu kurtarmak mümkün değildi ve kaleci Livakovic’e çarparak filelere buldu.
Osimhen, gol atamasa da göğsüyle Mertens’e indirdiği gol pası zekiceydi.
Hakkını teslim edelim devlerin düellosuna dönen oyunda Galatasaray’dan şok goller yese de ezilmedi Fenerbahçe. Oyun olarak B Planı yoktu Jose Mourinho’nun.
Hâliyle tek oyun planıyla oynadı Fenerbahçe. Soldan Maximin’le hızlı ataklar planladı, birkaç pozisyon da üretti Oosterwolde, Muslera’yı geçemedi.
Dzeko’nun penaltı golü ise Fenerbahçe’yi mutlu etmeye yetmedi. İsmail, Fred ve Maximin’in yetersiz kaldığı maçta Mourinho’nun hamleleri de sonucu değiştirmedi.
Maçın adamı: Yunus Akgün
Beğendiğim bir yazarsınız genel olarak da tarafsızsınız ama bu yazınız da hakemin uydurduğu penaltı için bir şeyler karalasanız iyi olurdu. Bu kadar tarafsızlık fazla olmuş.