Kaydet
a- | +A
Allahım ne büyük bir millet bu böyle! Münih''in altı üstü Türk. Almanlar''ın meşhur Olimpiyat Stadı''nda Alman''ı mercekle arıyorsunuz. Bu ne müthiş bir sevgi Allahım. İçim içime sığmıyor. Tüylerim diken diken... Tutamıyorum göz yaşlarımı.. Mutluluktan uçuyorum... Münih sanki İstanbul... Almanya sanki Türkiye... Yer-gök kırmızı-beyaz, ay-yıldızla donanmış... Öyle yüreklendiriyor ki mehter marşı... Sanırsınız futbol maçına değil de cenge gidiyor insan seli... Bunca yıldır spor yazıyorum... İçerde - dışarda maç seyrediyorum... Böyle bir coşku, böyle organize bir Türk topluluğu görmedim hiçbir yerde... Almanlar güya tedbir almışlar. Münih Olimpiyat Stadı''nda azınlığa düşmeyelim diye... Türk''e engel olmaz. Almanlar''ın koyduğu engeli bizimkiler, birer Helga, birer Marga bulmuşlar, ekstradan 32 bin bilet kapmışlar. 13 bin de Alman Federasyonu vermiş... Ne yapar? Etti 45 bin... Münih Olimpiyat Stadı ağzına kadar Türk dolu... İnanılmaz bir atmosfer, ama daha güzeli Alman - Türk dostluğu... Helga''lar, Marga''lar Alman bayrağını sallıyor, bizimkiler ay-yıldızı... El ele, kol kola, gönül gönüleyiz... Tribünlerdeki coşku ve hakimiyet maç başlar başlamaz sahaya da yansıyor. Fırtına gibi giriyoruz oyuna. Şiir gibi oynuyoruz ilk yarıda. Moldova karşısında bile bulamadığımız kadar çok pozisyonu Almanya önünde yakalıyoruz. İlk 10 dakikada Fatih''in ortasında Sergen, sonra Tayfun''un vuruşunda kaleci Kahn, derken Tayfur, tribünleri ayağa kaldırıyor. Müthiş bir uğultu var. Almanlar sinmiş, sanki 10 adamla savunmada kalıyorlar... Çıkamıyorlar, kalelerinden... Emektar kaptanları Matthaeus hem defansı, hem takımı toparlıyor. Ve uzun bir topla birlikte Neuville ilk defa kalemize geliyor. Müthiş şutunu Rüştü kurtarıyor. Takımımızda öyle bir güven ortamı var ki, sormayın. Almanlar''ın dünyaca ünlü golcüsü Bierhoff anasından doğduğuna pişman olmuş. Alpay öyle bir markaja almış ki; 90 dakikada bir kere sıyrılıyor. Onda da Rüştü kalesinde devleşiyor. İzin vermiyor gole... Uzatmayalım, Almanya''da futbol tarihimizin en güzel maçlarından birini oynadık. Savunmada, orta alanda ve forvette kusursuzduk. Ancak, kusursuzluğumuza düşen tek gölge son vuruşlardaki şanssızlığımızdı. Eğer Hakan, Babbel ve Jeremies''in markajlarından sıyrılmakta gösterdiği hüneri gol vuruşlarında da gösterse, ilk yarıyı 3-0, ikinci yarıyı 5-0 bitirirdik. Ve finallere kafadan giderdik. Fakat son vuruşları yapamadık. 60.dakikadan itibaren korkuya kapıldık. Bu kadar kaçırırsak, acaba "atamayana atarlar" tekerlemesi gerçek olur mu diye... Neyse ki; bu dakikalardaki Alman baskısını ucuz atlattık.  Şimdi sevinelim mi, üzülelim mi? Türk gibi şanlı başladığımız maçın finali de şanlı olmalıydı. Fakat bunu başaramadık. Almanya''yı Almanya''da yenemedik. 2000 Avrupa finallerine gitmeye kendimiz karar veremedik. Ah Hakan ah... Bu kadar fırsat, bu kadar ucuz harcanır mı? Oysa maçın stratejisinde bir sapma olmadı. Denizli neyi planladıysa sahaya o yansıdı... Tek farkla, o da goldü. Savunmada kaleci Rüştü''den başlayan dikkat ve titizlik, Alpay, Ogün ve Fatih''le devam etti. Sergen''in yönetiminde hücuma dönüşürken, muhteşem pozisyonlar bulduk. Ama Arif, Hakan ve Tayfun''a rağmen golü bulamadık. Münih Olimpiyat Stadı''nda finali de bulamadık. Beraberlikle teselli bulduk.
ÖNE ÇIKANLAR