Şehitler ve şehirler

A -
A +

Ne unutkan insanlarız, umursamanın adını gündem koymuşlar, kayda geçmek için tahribatın derecesi önemli mi? Üç beş gün sonra unutulur gündem değişir, şu kadar orman yanmış bu kadar şehit vermişiz ateşe. Bugün üç beş üçüncü sayfada kalmış yarın hepten unuturuz geçer gider.

 

Neyse ki kederimizi paylaşacak şehirler, caddeler ve meydanlar var!..

 

Geçmiş gün bir kamu kurumunda işlemleri yürüten bayan personel adres bilgilerini yazarken metinde Nermi Tombul Caddesi ismi geçince Nermi Tombul’un kim olduğunu sordu.

 

Ben de kendisine “1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nda şehit düşen Erzincanlı şehit Üsteğmen Nermi TOMBUL'dur. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Rumlarla çıkan çatışmada şehit düştü, naaşına ancak ikinci harekâttan sonra ulaşılabilmişti…” dedim.

 

Öylesine duygulandı ki evrakın tamamlanması sanki bir yıl gibi uzun sürdü. Anladım ki ailesinde hatırası ile yüzleştiği bir şehit var.

 

Hayatımızın her tarafı derede tepede, okulda, caddede, meydanda bir şehidin ismi ile anılıyor. Ve nihayetinde bu paylaşımdan etrafımızı kuşatan orman yangınları da payını alıyor. 

 

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Eskişehir Seyitgazi’de çıkan yangında hayatını kaybeden 5’i orman çalışanı 5’i AKUT gönüllüsü 10 kişinin isimlerini yaşatmak için “Şehitler Ormanı” kurulacağını açıkladı. Bakan Yumaklı “Şehit olan bütün kardeşlerimiz için şehitler ormanı yapacağız. Onların isimlerini ve hatıralarını orada yaşatacağız” dedi.

 

Şehitlerin geride bıraktıkları topluma yükledikleri sorumluluk “anıt mezar ve tabeladan” çok fazlasıdır.

 

Orman yangınlarının Türkiye’nin dört bir yanını sarması hayatın olağan akışına uygun değil. Orman yangınlarının geçen senenin iki katına çıkması, sıklığı ve çıkış noktaları yangınları çıkaran aktörlerin tabana sızdığını gösteriyor. Sorumluluğu hengâmeye teslim edemeyiz. Saklanma alanı bunların avlanma alanı da olmalı.

 

Nitekim sabotaj şüphesi ile gözaltına alınan bir şüpheli aracının kasasında benzin bidonları bulunması üzerine gözaltına alınıyor. Bu durum benzer sabotajların aktörlerinin taranmasında alan genişlemesi gerektiğini gösteriyor.

 

Cihat Yaycı “Bu yıl 10 yılda yanabilecek 100 bin hektar orman sadece 1,5 ayda kül oldu. Bu yangınları doğal bir olaya, bir rastlantıya bağlamak ne kadar mümkün?..” diye soruyor. Yaycı’nın bu yerinde sorgulamasına yangınların sorumluluğunu tabiat şartlarına havale ederek karşı çıkmak için, rüzgâra esme, denize taşma, havaya ısınma mı diyeceğiz?

 

Pek çok ülkede bulunmayan bir dayanışma ruhu var bizde. Yangını duyan tenekesini, teknesini, doldurup, eline hortumu alarak yardıma koşuyor. Saygı duyulacak bir hassasiyet ancak; “tabiat şartları ve afetle mücadele” orman tutuşmadan önce başlar.

 

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, katıldığı bir programda, “bütün dünyanın başlıca problemi olan orman yangınların doğrudan ya da dolaylı olarak yüzde 96'sının insan kaynaklı” olduğuna dikkat çekmişti.

 

Yangınların “sadece doğal felaket değil, yıllardır çözülmeyi bekleyen bir sosyal -yapısal krizimizin de aynası” olduğunda hemfikiriz. Bu yapısal kriz bazen ailede, bazen okulda bazen sokakta bazen ormanda demografik yapımızı tehdit eden arızalardan biridir.

 

Daha fazla yangına muhatap olan ülkeleri emsal göstererek kendimiz teselli etmek doğru bir yol değil. Yangınla mücadelede sayısal yetersizlik ve teknolojik eksiklik tartışılabilir ancak mademki ülkemizde orman yangınlarının doğrudan ya da dolaylı olarak yüzde 96'sı insan kaynaklı o zaman insanı bırakıp eşyayı niye tartışıyoruz?..

 

Yangınla mücadelede en önemli adım yangının hiç çıkmamasıdır. Söz birliği ile yangını erken görmek ve müdahale etmeden önce yangın riskine karşı “orman parklarının kontrollü” kullanılmasını temin etmektir…

 

 

 

Hikmet Köksal'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.