Ç.Rizespor; F.Bahçe'nin formasından, isminden, seyircisinden ve de ismi şişirilmiş oyuncularından korkarak geçirdiği ilk yarıda maçı kaybetti. Rize öylesine bu faktörlerden ürkmüştü ki; düne kadar izlediğimiz dikine inişler yapmak yerine, sürekli geriye ve yana oynayarak F.Bahçe'nin hatalı kurulmuş sistem ve onun oyuncularının zaaflarından faydalanamadı. Kalesinde iki de piyango gol buldu bu arada. F.Bahçe'nin Fatih - Ümit - Z.Mirkoviç'ten kurulu geri üçlüsünün önünde 5 yaşındaki çocuğa kur deseniz, kurulmayacak bir orta dörtlü vardı. Abdullah - Simao - Rapaiç - Ogün... Böyle bir orta sahaya karşı Rize'nin tir tir titreyerek, oynaması şaşılacak bir futbolcular komedisiydi. İleride de Serhat - Andersson - Revivo çakılmışlardı. Sadece Serhat yardım yetiştirmeye gayret ederken, her zaman bunu çokca yapan Andersson ve de Revivo en kral izleyiciydiler. Bu oluşum içinde bir de Rizespor siyahi oyuncusunun gereksiz itirazıyla 10 kişi kalıvermez mi?... İşte bu tabloyla ikinci yarıya sahne açıldı. Simao çıkmış, yerine daha dinamik olan Johnson girmişti. Belli ki; Lorant da, yaptığı hatanın farkındaydı. İşte yeni bir F.Bahçe gol sağanağı beklenirken, 10 kişilik Rize, korkularını soyunma odasında bırakıp, maça başlayınca yani dikine koşu yoluna ve ayağa çabuk paslarla oyuna çıkınca, F.Bahçe'nin yüreği ağzına geliverdi. Hatalı tertip ve sistem 10 kişilik Rizespor'a daha doğrusu aklını başına almış Rizespor'a inanılmaz bir tek kale şansı sunuverdi. Ama 2-0'ın altında kalışın telaşı gollerin kaçmasındaki en büyük sebepti. Ve işte bu süreç içinde F.Bahçe, uzun zamadan beri kendi sahasında ilk defa ıslıklanıyordu. Tek pozisyona dahi giremeden 10 kişilik bir Rizespor karşısında yuhalanmak kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Bu arada Oktay'ı yani saçından topuğuna kadar bitmiş bir Oktay'ı maça davet eden F.Bahçe seyircisine de şaşmamak mümkün değildir. Sonuçta şampiyonluk yolunda piyangodan çıkmış bir 3 puan iyidir de, bu takımın 3-4-3 yalanına Mustafa Denizli'den sonra bir kere daha sarılışı dünya takımı yolunda başüstü durmaktır.