Kadro açıklandı baktım, F.Bahçe’nin -benimle birlikte Ömer Üründül hariç- spor medyası tarafından ‘Futbolun profesörü’ diye ilan ettiği Jorge Jesus, G.Saray’a karşı da üçlü savunmayla oynamaya kalkıyordu. Hem de rakibin ön tarafından oynayan oyuncularının hepsinin süratli top taşıyıcıları olmalarına rağmen… Ama tabii ki F.Bahçe’nin soyunma odasında ‘Hop bir dakika, ne yapıyorsun?’ diyecek adam olmadığı için rahatlıkla istediğini yapıyor.
Maçın 15’inci dakikasında konuk G.Saray bir gol kazanıyordu ama hani öyle diyorlar ya ‘ofsaytımsı’ bir kararla gol iptal ediliyordu.
Sonra şu Jesus’un müthiş takımı (!) bir korner atışında savunmasının arka tarafında Oliveira’yı bomboş bırakıyor, o da önündeki ikramı ilk gol olarak ağlara yolluyordu.
Okan Buruk rakibinin zaaflarını özellikle bu üçlü savunmayla bıraktığı derinliklere göre çok iyi planlamış organizasyonu da Mertens ile Oliveira’ya bırakmıştı ama öndeki oyuncular da bu bölgenin oyuncularına çok yardımcı oldular.
G.Saray’ın arka dörtlüsü de yer almada, rakibi karşılamada hayli uyumluydular. Hep söylerlerdi ‘Atanın iyi olacak ama tutanın iyi olmazsa yapacağın bir şey kalmaz’ diye. Nitekim Muslera, Dünya Kupası üçüncülüğü unvanlı bir kaleci olarak “Alın işte o benim” dedi.
Okan Hoca, orta alanından iki oyuncusunu değiştirip öndeki manken santrforunu da İcardi ile değiştirdi. Ama İcardi’nin ayakta duracak hâli tabii yine yoktu, ta ki maçın sonundaki o muhteşem vuruşa kadar.
F.Bahçe’de ise oyuncu değişiklikleri hiç soluk vermedi. Gustavo oyundan çıkıp dörtlüye dönüldü ama vapur çoktan limandan kalkıp gitmişti.
Crespo oyundan alınıp İrfan Can sokulurken acaba Arao niye hâlâ niye oyunda kalıyordu Zajc varken?
Sonuç olarak G.Saray, rakibinin lig boyunca göstermiş olduğu özellikle savunmadaki dizilişlere karşı iyi bir oyun planlamıştı. Okan Hoca bu hareketiyle bu ülkede nasıl şampiyon olduğunu da sanki bir kere daha ispatlıyordu.
MAÇIN ADAMI: Sergio Oliveira