Program ve mali kriz sonrası

A -
A +

Ülkemizi içinde bulunduğumuz sıkıntılı durumdan kurtaracak programın gaye ve maksadını açıkça belli eden hususlar geçen Cumartesi günü Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş tarafından açıklandı. Hemen ifade edelim ki, bu açıklamanın aslında yapılacakların, alınacak tedbirlerin ve kararların neler olacağını tam olarak ihtiva etmesi mümkün değildi. Ama komuoyunun büyük bir ölçüde beklentisi buydu. Bize göre daha evvel tam olmasa da, şimdiye benzer durumlarda işin içinde fiilen çalışmış bir eski bürokrat olarak böyle bir beklentinin gerçekçi olmadığını belirtmek isteriz. Çünkü içinde bulunduğumuz şartlarda yapılacak programın dört ayaklı olduğunu bilmemiz lazımdır. Bunlardan biri bize göre, içinde yaşadığımız kötü durumun sebeplerinin ne olduğunun tespitidir. İkinci ayak bu sebeplerin kaldırılması için hareket tarzının şekillendirilmesidir. Üçüncü husus mali krizden kurtulmak için, iç parasal desteğin ne olabileceğinin bilinmesidir. Dördüncü nokta, mali krizden kurtulmak için ne kadar dış kredi sağlayabileceğimizdir. Program eksik diyenlerin, bu dört unsuru göz önünde tutmaları halinde fikirlerinin değişeceğini umuyoruz. Ancak şu da bir gerçek ki, dara düşen insanların çare bekleme güçleri azalır ve aceleci olurlar. Bu itibarla bu gibi durumlarda aklı selim değil hisler hakim olur. Bundan dolayı acele edilmedi, geç kalındı diyenlere de bir sözümüz yok. Ama muhalefetin programın okunmasından hemen sonraki beyanları bize göre içinde bulunduğumuz ekonomik bozukluktan ve sosyal bünyedeki çürümekten kurtulma savaşını verdiğimiz bugünlere yakışmamaktadır. Çünkü, hepimiz aynı gemideyiz, gemi batınca onların hedefleri olan kaptan köşkü de denizin dibinde olacaktır. Yukarda da değindik. Açıklanan program bir reçete gibi ilaçların ismini ihtiva etmediği hususu üzerinde çok durulmaktadır. Hakikaten programda somut olarak şunlar yapılacaktır denilememiştir. Çünkü şu şartlarda bunları hemen sıralamak mümkün değildir. Bunun için zamana ihtiyaç vardır. Zira neticede işin nihai ucu dışardan sağlanacak kredilere de bağlıdır. Diğer taraftan vergi konusunda da açıklık bulunmadığı için bizce endişe edilecek bir durum söz konusu değildir. Servet vergisi alınmayacağı bildirildiğine göre, kanaatimizce bu anlamda fedakarlık sınırlarını aşan büyük tedirginliğe yol açacak kararlar söz konusu olmayacaktır. Bizce programın başarısı için en önemli husus toplumun her kesiminin yeterince aydınlatılması ve bunun devamlı olmasıdır. Kim diğer günler aç kalacağını bilir de, illa da bugün somun isterim der. Bu gerçeği en iyi usullerle halka anlatmak gerekir. Burada en önemli husus programın bugünkü giderek artan sıkıntıları birkaç ay içerisinde giderek azaltacağına halkı inandırmaktır. Ancak bu işin kolay olmadığını da biliyoruz. Son olarak vergilerle ilgili olarak bir anımızı anlatmak istiyoruz. 1969'da IMF ve Dünya Bankası ve Filyalları Genel Kurulları Kopenhag'da yapılmıştı. Mutad olduğu üzere, her üye heyet için bir otomobil tahsis edilmişti. Bizim heyetin arabasının şoförü de bir üniversite talebesiydi. Bir sabah baktık, adamın yüzü çok asıktı. Önce hasta falan sandık. Aramızdan biri ona sordu. "Yahu neyin var, yoksa hasta mısın?" dedi. Cevabı aynen şöyle oldu. "Bilmiyor musunuz, bizim hükümet müşterek pazara girmeye karar verdi." Onun üzerine arkadaş "daha iyi ya" dedi. O da cevaben "iyi iyi ama, şimdi müşterek pazar kurallarına göre ortak tarifeden vergi alınacak. Bu ise bizdekine nazaran düşük. O zaman hükümet az vergi alacak, peki devlet çarkı nasıl dönecek" dedi. O hatıranın ülkemiz tarafına bakalım. Bize göre yeni programı gerektiren kötü durumların ortaya çıkmasının baş sebebi bilhassa 1985'lerden sonra ortaya çıkan kamu gelir gider dengesizliğinin süratle artmasıdır. İşte programın esas hedefi de, bu dengesizliğin önce artmasını önlemek, sonra da olduğunca azaltmaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.