Türkeş'i anlayabilmek...

Nerdeyse; Türkeş'in kaybedilişinden beri, Türkiye çalkantılı günlerden kurtulamıyor. Gerçekten de, sosyal, politik ve ekonomik alanlarda üst üste gelen krizler, yaşanan afetler bir türlü yakamızı bırakmıyor. Böylesine buhranlı günlerde, Alparslan Türkeş'i anmak, O'nu yad etmek daha da anlamlı oluyor. ArIyoruz da Rahmetli Türkeş'i anarken, aynı zamanda arıyoruz da... Çünkü, o bunalımlardan çıkma, kriz doğurmama ve uzlaşı üzerine güttüğü "cesur" politikasını her seferinde başarılı kılmıştır sanırız. Üstelik, ülkenin yüksek menfaatleri söz konusu olunca, rahmetlinin fedâkarlıkları asla unutulamaz. Aksine, mutlaka hatırlanmalı, hatırlatılmalı ve örnek alınmalı. Zaten, rahmetli Türkeş'e sadece "MHP lideri" gözü ile bundan ötürü bakılmıyor. Mefkûre önderi Türkeş, bir mefkûrenin önderi. Bir hareketin lideri ve bir "denge" unsuru olarak değerlendiriliyor. Değerlendirilmeli... "Karizmatik lider" ve "tarihi şahsiyet" görünümünün ötesinde, Başbuğ, yeri kolay kolay doldurulamayacak ender insanlardan sayılıyor. Aslında, Türkeş'i anlamak veya anlayabilmek gerekiyor. MÜMTAZ ŞAHSİYET 1940'lardan başlayan ve Hakk'a kavuştuğu 4 Nisan 1997 gecesine kadar, durmak bilmeyen, bitip tükenmeyen bir azmin timsali Türkeş'in ardından çok şeyler söyleniyor ve yazılıyor. Her şeyden önce, Türkeş gibi "mümtaz" ve "müstesna" şahsiyetler aranıyor. Gerçi, emaneti dirayetli ve güvenli ellerde, kurduğu parti hedeflediği iktidarda bulunuyor. Ama, yine de yetmiyor. Başbuğ vefatının dördüncü yıldönümünde dualarla yad ediliyor. Üstün hizmetleri ve özverileri de bir bir hatırlanıyor; Türk Milliyetçiliğin meş'alesi, O'nun çabalarıyla yakıldı ve elden ele dolaşarak daima yükseklerde kalmadı mı? TÜRKLÜK ŞUURU Türklük şuuru, O'nun fikirleriyle daha da berraklaşarak, ağızdan ağıza, gönülden gönüle yayılmadı mı? Bilge kişiliği ise, destan destan bütün Türk illerinde yankı uyandırmadı mı? Rahmetli Türkeş'i anarken, O'nu anlamak ve aramak ihtiyacı da kendiliğinden doğmuyor mu?