30 Haziran Pazartesi günü Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecek dava, yalnızca bir kurultayın iptaliyle sınırlı değil. Bu dava, Cumhuriyet Halk Partisinin 102 yıllık tarihinde karşılaştığı en kırılgan eşiklerden birine işaret ediyor. Hukuken “mutlak butlan” yani yok hükmünde sayılma iddiası tartışılacak. Ama asıl mesele, siyaseten “meşruiyetin kaybı”dır.
CHP, yalnızca bir yargı süreciyle değil, aynı zamanda kendi içinde süren bir yönetişim ve aidiyet kriziyle yüzleşiyor. 38. Olağan Kurultay, bir lider değişiminden çok bir paradigma değişimi iddiasıydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık genel başkanlığı, 2023 seçimlerinin ardından sorgulandı. Özgür Özel’in seçilmesiyle doğan yenilenme umudu ise kısa sürede yargı tartışmalarına gömüldü.
Kurultay sonrası, delegelere çıkar karşılığı oy kullandırıldığı iddiaları hem ceza hem hukuk mahkemelerine taşındı. Şu anda iki ayrı dava yürütülüyor:
26. Asliye Ceza Mahkemesi: Delegelere para teklif edildiği ve iradenin fesada uğratıldığı, yani seçimin hileli olduğu iddialarını soruşturuyor.
42. Asliye Hukuk Mahkemesi: Kurultayın “mutlak butlan”la iptal edilmesi talebini değerlendiriyor.
Bu noktada devreye temel bir hukuk ilkesi giriyor: Mesele-i müstehire, yani bekletici mesele. Eğer ceza davası, hukuk davasını doğrudan etkileyecekse; hukuk yargılaması bekletilmek zorundadır. Bu durumda mahkeme şu kararı verebilir:
“Ceza yargılaması sonuçlanmadan hüküm vermek adil yargılama ilkesine aykırıdır. Bu nedenle dava ertelenmiştir.”
Bu karar hukuken temkinli, siyaseten ise son derece yüklüdür.
1. Erteleme ve bekleyiş
Mahkeme ceza davasının sonucunu bekler. CHP’deki iç mücadele, hukuki zeminde askıya alınır ama çözülmez. Kriz ötelenir, siyasi gerilim devam eder.
2. Ceza davasında beraat
Delegelere yönelik suçlamalar çürütülürse, hukuk mahkemesi iptal talebini reddeder. Özgür Özel’in liderliği hukuken de tescillenmiş olur. Parti, “birlik” söylemiyle iktidar yürüyüşünü canlandırabilir.
3. Ceza davasında mahkûmiyet
Eğer iddialar sabit görülürse, ceza mahkemesi kararı “mutlak butlan” zemini oluşturur. Kurultay geçersiz sayılır, CHP yeniden kurultaya gitmek zorunda kalır. Bu, sadece bir liderlik değişimi değil, partinin kurumsal itibarını sarsacak bir yönetim krizine yol açar.
Bu dava, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu cephesinden farklı şekillerde okunacak.
Özgür Özel tarafı “Yargı süreci ciddiyetimizi gösteriyor” diyecektir.
Kılıçdaroğlu tarafı ise “Gerçek ortaya çıkmadan hüküm verilmemeli” söylemiyle sabır stratejisini sürdürecektir.
Ama unutulmamalı ki: Beklemek, krizi çözmez. Sadece eritir.
CHP 102 yaşında. Bu yaş, yalnızca bir tarihî etiket midir, yoksa gerçek bir hafıza ve tecrübe midir?
Ne yazık ki CHP’de uzun süredir:
Atatürkçülük bir slogana dönüştü,
Sosyal demokrasi etkisizleşti,
Parti içi sadakat, liyakatin önüne geçti.
Bu dava, sadece bir kurultayı değil, partinin kendisini nasıl tanımladığını da sorgulatıyor:
CHP, geçmişini parçalayarak mı geleceğe yürüyecek, yoksa onu bütünleyerek mi?
Bu dava, muhtemelen nihai bir hükümle sonuçlanmayacak. Ama şu gerçeği ortaya koyacak:
Türkiye’de siyaset artık yalnızca meydanlarda değil; mahkeme salonlarında da şekilleniyor.
CHP için mesele yalnızca bir genel başkan meselesi değil.
Bu parti, ikinci yüzyıla nasıl ve kiminle girecek?
Bu bir karar günü değil.
Bu bir uyanma günüdür.
Ve bazen siyasette en cesur şey, beklemektir.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...