Dün, Milliyetçi Hareket Partisi Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Feti Yıldız ile gerçekleştirdiğim kapsamlı görüşmenin ardından, 10. Yargı Paketi’ne dair kayda değer değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istedim. Zira bu düzenlemeler, bir yargı reformundan daha fazlasını temsil ediyor; adaletin sadece kanunla değil, kavrayışla da inşa edilmesi gerektiğine işaret eden bir zihniyet değişiminin izlerini taşıyor.
Türkiye’de son yıllarda yargı reformu başlığı, sadece teknik mevzuat revizyonlarıyla değil, kamu vicdanını tatmin eden bir adalet arayışıyla şekilleniyor. 10. Yargı Paketi de bu çizgide, devletin hukukla kurduğu ilişkiyi daha saydam, daha insani ve aynı zamanda daha caydırıcı hâle getirmeyi amaçlıyor.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu paket bir “kanunlar bütünü” olmanın ötesinde, devletin adalet felsefesine yönelik yeni bir okuma öneriyor. Örneğin, noterlik mesleğine getirilen disiplin hükümleri ilk bakışta dar bir alana hitap ediyor gibi görünse de, aslında kamusal ahlak ve kamu güveni açısından oldukça kritik. Noter, devlet adına belgeyi onaylayan, vatandaşla devlet arasındaki güven sözleşmesini temsil eden bir aktördür. Dolayısıyla meslek ahlakının ihlali artık sadece meslek içi bir disiplin sorunu değil; devletin ciddiyetini zedeleyen bir kamu güvenliği problemidir. Bu nedenle getirilen yeni disiplin düzenlemeleri, kurumsal ahlakın yeniden tesisi anlamına geliyor.
Ceza hukukunda ise daha net, daha kararlı bir çizgi gözlemleniyor. Özellikle kasten yaralama, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, genel güvenliği kasten tehlikeye atma gibi suçlara verilen cezaların artırılması; bir yönüyle suçla mücadelenin sertleşmesi olarak okunabilir. Ancak bu noktada daha derin bir ilkeye dikkat çekmek gerekiyor: Ceza hukuku sadece faille değil, mağdurla da ilgilenir. Cezanın miktarı, sadece suçun ağırlığını değil, toplumun adalete olan güvenini de temsil eder. Sayın Feti Yıldız’ın ifadesiyle: “Adalet terazisi mağdurun duygusunu da tartmalıdır.”
Bu bağlamda özellikle kadına karşı şiddet fiillerine yönelik yaptırımların artırılması, MHP’nin aile yapısını, kadını ve toplumsal dokuyu korumaya dönük kararlı duruşunun yasal karşılığıdır. Burada söz konusu olan sadece bir ceza artışı değil; aynı zamanda kadınların güven içinde yaşamasını sağlamak için devletin sorumluluğunu açık biçimde üstlenmesidir.
Belki de en insani düzenlemelerden biri, çocuk adaleti alanında yapılan reformlardır. Çocuk eğitimevlerinin birer kapatma kurumu değil, dönüşüm ve ıslah merkezleri hâline getirilmesi yönündeki anlayış, cezanın sadece cezalandırma değil, aynı zamanda topluma kazandırma fonksiyonuna sahip olduğunu hatırlatıyor. 15 yaş altı çocukların cezaevi yerine eğitimevinde tutulması; onları “geleceğin suçluları” değil, “yeniden kazanılabilir bireyler” olarak gören bir yaklaşımın ürünüdür. Bu, modern ceza adalet sistemlerinin benimsediği en temel ilkelerden biridir ve Türkiye’nin de bu normatif düzleme yaklaştığını göstermektedir.
Burada ayrıca infaz hukukuna dair önemli bir hatırlatma yapmak gerekir: Temel amaç, hüküm giymiş suç faillerinin belirlenen ceza miktarına göre bir süre toplumdan uzaklaştırılması ve bu surette toplumun suç ve suçlulara karşı korunmasıdır. Aynı zamanda hükümlülerin yeniden suç işlemesinin engellenmesi, topluma kazandırılmalarının teşvik edilmesi ve kanunlara duyarlı hâle gelmelerinin sağlanması da infaz hukukunun vazgeçilmez hedefleri arasında yer alır. Bu, ceza sistemimizin hem koruyucu hem de iyileştirici işlevini ön plana çıkarır.
Pakette yer alan bir diğer önemli reform, idari yargıdaki parasal sınırların belirlenme şekline ilişkindir. Artık dava açma şartları, kamu idaresinin takdirine bırakılmaksızın, başvuru tarihine göre objektif esaslara bağlanmaktadır. Bu da bireyin devlet karşısındaki konumunu güçlendirmektedir. Unutulmamalıdır ki, hukuk devleti sadece adalet dağıtan değil, aynı zamanda hesap verebilen devlettir. İdari yargıda güvenin tesisi, vatandaşın devlete karşı hak arama yollarını sağlamlaştırarak, devlet-vatandaş ilişkisinde karşılıklı meşruiyeti pekiştirir.
Ayrıca tutuklama kurumunun işleyişinde de önemli standartlar getirilmektedir. Tutuklama, delillerin korunması, yargılama sürecinin sıhhati ve maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak şekilde ortaya çıkarılması için şüpheli veya sanığın hürriyetinin tedbir olarak kısıtlanmasıdır. Ancak tutuklamanın ilk şartı, şüpheli veya sanık hakkında “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunması ve bu tedbirin orantılı olmasıdır. Hâkimler karar gerekçelerinde, “kanun yolu” denetimine imkân verecek şekilde delillerin ve beyanların üstünlük ve itibar sebeplerini hiçbir duraksamaya uğramayacak biçimde izah etmek zorundadır.
Son olarak, sokak olaylarında kullanılan ses ve gaz fişekli silahlara yönelik düzenleme, kamu düzeninin sağlanmasına yönelik caydırıcı bir iradeyi temsil ediyor. Güvenlik bir tercih değil, bir ön şarttır. Devletin varlık sebebi, vatandaşların temel haklarını korumaktır. Kamu düzenine kasteden eylemlerin cezai müeyyideye tabi tutulması, devletin pasif bir gözlemci değil, aktif bir düzenleyici olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak 10. Yargı Paketi, hem devletin adalet mekanizmasını güçlendirmekte hem de toplumsal beklentilere cevap verecek nitelikte bir hukuk vizyonunu ortaya koymaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli liderliğinde; Sayın Feti Yıldız’ın bu reformlardaki katkısı, yalnızca teknik düzenlemeler üzerinden değil, Türkiye’nin geleceğine yön veren bir hukuk felsefesinin kuruculuğu üzerinden okunmalıdır.
***
Kanun teklifi ilk hâliyle yürütme ve yürürlük maddesi dâhil 30 maddeden oluşmaktadır. Son anda teklif metninden sekiz madde (12, 14, 15, 16, 17, 23, 24, 25) çıkarılmıştır. Çıkarılan maddeler önümüzdeki yasama yılında kanunlaştırılacaktır.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...
İdam cezası geri getirilmeli, cezaevleri iki kişilik hücreler halinde olmalıdır.