Karabağ Türk'ündür

A -
A +

Her büyük zafer, yalnızca toprak kazanımı değil; aynı zamanda tarihî bir dönüm noktasıdır. Karabağ Zaferi de öyle. 2020’deki çatışmaların ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Savaş artık geçmişte kaldı… Karabağ Azerbaycan’ındır!” diyerek çatışma döneminin kapandığını ilan etmişti. Bu ifade, zaferin yalnızca askerî değil, aynı zamanda hukuki, diplomatik ve kültürel bir kazanım olduğunu da ortaya koyuyor.

 

Beş yıl önce Azerbaycan sahaya adım attığında, yalnızca bir devletin toprağını kurtarmıyor; tarihî hafızayı, kültürel kimliği ve bölgesel dengeyi yeniden tesis ediyordu. Şuşa’nın merkez olarak alınması, Laçin Koridoru’nda hâkimiyetin sağlanması ve Hankendi çevresindeki ayrılıkçı güçlerin silah bırakması, bu stratejik planın somut adımlarıdır. Zaferin ardından Rus barış güçlerinin beklenenden önce çekilmesi, bölgedeki denklemlerde yeni bir dönemin başladığını teyit etmiştir.

 

Zaferin önemi yalnızca askerî başarıyla sınırlı değildir. Türk dünyasının yeniden sahaya dönmesi bu zaferle mümkün oldu. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki iş birliği, BAYKAR’ın insansız hava araçları ve ortak askerî tatbikatlarla sınırlı kalmadı; diplomatik ve kültürel iş birliği de güçlendi. Şuşa Beyannamesi, Türk Devletler Teşkilatının mihenk taşlarından biri olarak tarihe geçti. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın Karabağ’da okul, kültür merkezi ve cami yatırımları yapması, Türk dünyasının kalıcı varlığının işaretidir.

 

Jeopolitik açıdan Karabağ Zaferi, enerji ve ulaşım koridorlarını yeniden şekillendirdi. Azerbaycan, Hazar Denizi’nden Avrupa’ya uzanan enerji hatlarını güvence altına alırken, bu hatlar yalnızca petrol ve doğalgaz taşımacılığı için değil; bölgesel ticaret, lojistik ve transit geçişler için de kritik bir aks oluşturdu. Zafer, Güney Kafkasya’da enerji arz güvenliğini güçlendirirken, Türkiye-Azerbaycan ekseninde yeni bir stratejik enerji koridoru olasılığını doğurdu. Aliyev’in, “Zafer bölgede yeni ulaşım ve haberleşme projeleri için elverişli bir fırsat oluşturdu” ifadesi, bu stratejik mesajı pekiştiriyor.

 

Barışın inşası, zafer kadar önemlidir. Abu Dabi’deki liderler görüşmesi ve Washington’da paraflanan bildirge, geri dönüşü olmayan bir barış yolunun başlangıcıdır. Ankara ve Bakü’nün diplomatik iş birliği, bölgedeki barışı güvence altına alacak en sağlam temeli oluşturmuştur. Önümüzdeki dönemde Ermenistan’ın anayasal değişikliklerle Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü resmen tanıması ve barış anlaşmasını imzalamasıyla kalıcı istikrar sağlanacaktır. Bu süreç, yalnızca askerî değil, stratejik akıl ve tarihî adaletin zaferidir.

 

Karabağ Zaferi, aynı zamanda tarihî hafızanın da zaferidir. Mondros Mütarekesi ile bölgeyi terk eden Türkler, Karabağ Zaferi ve Şuşa Beyannamesi ile sahaya geri döndü. Bu zafer, tüm Türk dünyasının yeniden sahneye çıkmasının sembolüdür. Geçmişin kayıplarını telafi ederken, geleceğe dair güçlü bir stratejik vizyon sunmaktadır.

 

Önümüzdeki dönemde Karabağ’ın önemi, yalnızca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasıyla sınırlı kalmayacak; enerji ve ulaştırma koridorlarının entegrasyonu ile bölge, Güney Kafkasya’da merkezî bir aktör konumuna yükselecek. Bakü-Ankara iş birliği, bu vizyonun kalbini oluşturuyor. Azerbaycan’dan başlayacak enerji hatları, Nahçıvan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak; Hazar Denizi’nden çıkarılan doğalgaz, petrol ve elektrik enerjisi, Karabağ üzerinden geçecek lojistik koridorlarla birleştirilecek. Bu durum, hem bölgedeki enerji güvenliğini artıracak hem de Avrupa ve Orta Doğu pazarlarına kesintisiz erişim sağlayacak.

 

Ulaşım açısından ise Karabağ, yeni ticaret ve transit akslarının kavşak noktası olacak. Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattının uzantıları, yeniden inşa edilecek yollar ve modern liman bağlantıları ile birleştiğinde, bölge yalnızca enerji açısından değil; ticaret, lojistik ve ekonomik kalkınma açısından da merkezî bir role sahip olacak. Bu projeler, Türk dünyasının ekonomik entegrasyonuna hizmet ederken, kültürel ve sosyal iş birliklerini de güçlendirecek; Karabağ, okul, kültür merkezi ve cami yatırımlarıyla hem geçmişin mirasını koruyacak hem de geleceğe dönük bir sinerji oluşturacak.

 

Bu çerçevede Bakü-Ankara ekseni, yalnızca askerî iş birliği veya diplomatik dayanışma değil; stratejik planlama ve ekonomik yönetişim kapasitesi üzerinden bölgesel liderliği üstlenecek. Azerbaycan ve Türkiye’nin koordinasyonu sayesinde Karabağ, barışın simgesi olmanın ötesine geçerek, Güney Kafkasya’nın kalkınma ve enerji merkezi hâline gelecek. Bu vizyon, bölge ülkelerine yatırım ve iş birliği fırsatları sunarken, Türk dünyasının kültürel, ekonomik ve stratejik bağlarını da güçlendirecek.

 

Beşinci yıl dönümünde Karabağ Zaferi’ni anarken, yalnızca bir toprak kazanımını değil; tarihî adaletin, barışın ve Türk dünyasının güçlenmesinin simgesi olarak hatırlıyoruz. Zaferin ışığında, bölgeyi yeniden inşa etmek, enerji yollarını güvence altına almak ve Türk dünyasının birliğini pekiştirmek artık hem bir hak hem de bir sorumluluktur. Aliyev’in de işaret ettiği gibi, savaş sona erdi; inşa ve barış dönemi başladı. Türk dünyası, Karabağ’da yeniden sahaya çıkmış, tarih sahnesinde yeni bir güç, strateji ve umut dönemi başlatmıştır.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.