On iki şehit, bir vatan: Terörsüz Türkiye’nin kaderi...

A -
A +

-Bu yazı, Pençe-Kilit Operasyonu’nda şehit düşen 12 vatan evladının aziz hatırasına ithaf edilmiştir. Ruhları şad; makamları âli olsun.-

 

 

 

Türkiye, bir sabaha daha yüreği dağlanarak uyandı. Pençe-Kilit Operasyonu’ndan gelen kara haberle sarsıldık. Kuzey Irak’ın sarp kayalıklarında, teröristlerin karanlık inlerine giren on iki Mehmetçik, bir mağarada metan gazına maruz kalarak şehit düştü. Onlar, ay yıldızlı bayrağın altında doğmuş, bu toprakların sevdasıyla büyümüş çocuklardı. Kimisinin evinde bebek bekleniyordu, kimisinin yüreğinde nişanlısı, kimisinin de anacığı… Ama hepsi aynı yeminle yürümüştü: Bu topraklar uğruna, gerekirse öleceğiz...

 

 

 

Üsteğmen Ege Akar,

 

Teğmen Furkan Sert,

 

Astsubay Kıdemli Çavuş Fikret Mangura,

 

Astsubay Abdurrahman Akdoğan,

 

Uzman Çavuş Ümit Üzüm,

 

Uzman Çavuş Enver Yaman,

 

Uzman Çavuş Kani Obi,

 

Sözleşmeli Er Özkan Özkanlı,

 

Sözleşmeli Er Mahsun Yeşildemir,

 

Sözleşmeli Er Ahmet Kuşak,

 

Sözleşmeli Er Celalettin Uyanık,

 

Sözleşmeli Er Ahmet Gültekin…

 

 

 

Her biri birer şehadet burcu, milletin yüreğine düşmüş yıldızlar. Bugün bu topraklarda nefes alabiliyorsak, onların son nefesleri sayesindedir. Çünkü vatan, sadece yaşanılan yer değil; uğruna can verilen yerdir.

 

Mesele artık sadece terörle mücadele değil, bir zihniyetin ve statükonun tasfiyesidir. Türkiye, neredeyse 50 yıldır uğraştığı bu fitnenin kökünü kazımakta kararlıdır. Ne romantik çözüm masaları, ne teröre göz kırpan siyaset dili kaldı. Devletin aklı soğukkanlı, derin ve net: Terörü müzakereyle değil, tasfiye ile bitirecek...

 

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin yıllardır sürdürdüğü kararlı duruş, devletin sinir uçlarına sirayet etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen bu yeni dönem; sadece güvenlik değil, bir beka seferberliğidir. İstihbarat, diplomasi, sınır ötesi harekât ve iç kamu düzeni aynı hedefe kilitlenmiştir: Terörsüz Türkiye...

 

Kandil’de nefes alamayan örgüt, Süleymaniye’de silah teslim etmeyi konuşuyorsa, bu bir lütuf değil; sahadaki iradenin sonucudur. PKK’nın elindeki silah artık direniş değil, çöküşün sembolüdür. Bu çöküşün ardında, gece boyunca sınır hattında görev yapan Mehmetçiklerin iradesi, nöbet tutan evlatların alın teri, aziz şehit ve gazilerimizin kanı vardır.

 

MİT artık sadece bilgi toplayan değil, geleceğe yön veren, şekillendiren akıldır. İbrahim Kalın’ın dürbünle sınırı tarayan silüeti; yeni istihbarat paradigmasının silüetidir. Artık Kandil izlenmiyor; Kandil yeniden çiziliyor. Bu devlet, terörü aklayan imalarla değil; cumhurun bekasını esas alan hüküm diliyle konuşur.

 

İmralı’da yapılan son temaslar, bir çözüm değil, çöküşün yönetimidir. Devletimiz, örgüte muhataplık değil; son darbeyi en az bedelle vurmanın yolunu arıyor. Bu, geçmişteki gibi bir masa değil; milletin vicdanında kurulmuş bir mahkeme heyetidir.

 

DEM Parti’nin meşruiyeti her geçen gün eriyor. Bölgedeki gençler artık dağa değil, dünyaya açılmak istiyor. Sosyal medya çağında, terörün uydurduğu sahte kahramanlık masalları artık kimseyi inandıramıyor. PKK’nın ideolojisi, sadece geçmişin kanlı ezberlerini tekrar eden bir marjinal sapmadır. Sosyolojik çözülüş, siyasi yalnızlaşmayı da beraberinde getiriyor.

 

Bu savaş, sadece dağda değil; fikirde, dilde, manada da veriliyor. Düşman sadece silahla değil, medya dili, diplomasi ve siyasi vesayetle saldırıyor. Mesele, yalnızca terör örgütü değil; bir zihniyetin tasfiyesidir. Bu tasfiye, yerli ve yabancı mümessillerine uzanacaktır.

 

Türkiye’nin iç ve dış politikası, bu stratejiyle şekilleniyor. Güvenlik odaklı diplomasi, bölgesel iş birliği ve istihbarat kapasitesinin entegrasyonu, mücadelenin entelektüel boyutunu oluşturuyor. Aynı zamanda ekonomik istikrar ve genç nüfusun dinamizmi, bu dönüşümün sürdürülebilir zeminini hazırlıyor.

 

Şehitlerimiz, bu toprağın bağrına düşen ateşten mühürlerdir. Her biri, milletin alnına vurulmuş ilahî bir secde izi, tarihin satır aralarına yazılmış bir ahd-i misaktır. Her biri birer Bedir neferi gibi saf ve teslimiyetle yürüdü şehadete. Malazgirt ovasında Alparslan’ın ordusunda yer tutar gibi, Çanakkale siperlerinde Mehmetçiğin yanına diz çöker gibi, imanla, sabırla, vakarla… Çünkü bu millet, sadece savaş kazanmadı; bir inancı, bir hakikati, bir ebediyeti müdafaa etti. Öyleyse bu yürüyüş, bir siyasi yürüyüş değil; bir milletin ruhani kıyamıdır.

 

Bugün Türkiye yalnızca teröristleri değil, onları meşrulaştıran suskunlukları, ikircikli siyasetleri ve Batı başkentlerinde kurulan kirli planları da tasfiye ediyor.

 

Bu artık bir müzakere değil, geleceğin, istikbalin inşasıdır.

 

Ve bu iş, asla yarım kalmayacaktır...

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.