Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Değmez be "sevgili" kardeşler, değmez!.. Değmez Attila Gökçe''ler, Hıncal Uluç''lar, Ali Sami Alkış''lar, Sadık Söztutan''lar, Zeki Çol''lar, Güven Taner''ler, Turgay Renklikurt''lar, değmez!. Değmez Necmi Tanyolaç''lar, Necati Bilgiç''ler, Doğan Koloğlu''lar değmez!... Ve de, "sporun spor gibi yapılması, mesleğin meslek olması, spor yazarlığının ilkelerinin, onurunun, gururunun saygı ve sevgiyle korunması için" yıllar yılı "mücadele veren" İstanbul''daki, Ankara''daki, İzmir''deki, Adana''daki ve Anadolu''nun "diğer şehirlerindeki" bir avuç, "evet bir avuç" arkadaşım, meslekdaşım, değmez!. Eğer, bir ülkede "bütün bir hayatını bu mesleğe adamış", boğazından "bir kuruşluk haram para geçmemiş", hiç kimseye ama hiç kimseye "cebiyle, midesiyle bağlı olmamış", meslek bayrağını "daima dik tutmuş" spor yazarları bugün hem de "açık açık" tehdit ediliyorlarsa, hakarete uğruyorlarsa, "susturulmak isteniyorsa..." Ve, bütün bunlara karşılık "meslekle ilgili" herkes ve her kuruluş "bana ne yahu, ne halleri varsa görsünler" vurdumduymazlığını yaşıyorsa... Ve, bu ülkede savcılar, "sağır sultanın bile duyduğu tehdidi", sanki "Mars''ta, Jüpiter''de yaşıyormuşcasına" duymamış, görmemiş, okumamış, dinlememiş gibi "Kim, ne zaman, nasıl, niçin nerede tehdit etti?" gibi "bürokrasi çarklarını bir defa daha mizah unsuru yapacak" yavaşlıkta bir soruşturmayı "kaplumbağa hızı ile" başlatıp, adeta "zamanın küllenmesine bırakacakları" intibaını veren bir uygulamaya geçiyorlarsa... Ve, daha da "komiği", bu soruşturma haberini, "tehdide uğrayan spor yazarının gazetesi" de, "Bir kulüp başkanının yazarımızı tehdit etmesi..." diyerek, "tehdit eden kulüp başkanın kimliğini gizlemeye azami gayreti gösteriyorsa..." "Gerçekleri yazan", hem de "cesaretle ve apaçık yazan" bir başka spor yazarı, "önüne gelene hakaretler yağdıran" ve bunu da "hiç bir zaman üzerine oturmayan spor yazarlığı kisvesinin arkasına saklanarak yapan", ondan da öteye "bu tutumun kendisini büyüttüğünü sanan" bir "eski" futbolcu tarafından mahkemeye verilebiliyorsa... Bu ülkede, hadi ülkeyi bırakalım "bu meslekte" bazı şeyler "ters gidiyor" demektir! Hem de yıllardır ters gidiyor ve hiç kimsenin de "düzeltmeye niyeti yok" demektir!. Öyleyse? Bırakalım; "ko gitsin rahvan!." Herkes de rahat etsin!. "Spor muhabirleri" kulüp başkan ve yöneticilerinin; hatta antrenörlerin önünde "hazırolda beklesin!." Kulüp başkanları, bu ülkenin Cumhurbaşkanı "Milletimin önünde, TV ekranlarına çıkarken ayak ayak üstüne atmam, bu milletime olan saygım ve sevgimdendir" derken, gazetecileri "şıpıdık terliklerle, şortlarla, elde tesbih, koltukta kaykılarak oturmuş halde kabul etsin, kameralara, fotoğrafçılara poz versin, bu insanlara, bu mesleğe "en ufak saygısının olmadığını göstersin", bunu yazan gazetecilere de "mektuplarla, fakslarla, hakaret yağdırsın!." Bırakalım, spor medyasının orasına burasına sızarak, sonra da neredeyse "dörtte üçünü ele geçirerek" her tarafı dolduran eski futbolcular, hakemler, teknik direktörler, antrenörler, balıkçılar, kabzımallar, iş adamları, lokantacılar, pazarlamacılar hatta "sabıkalılar" meslek ilkelerini her gün ayaklar altına alsın... Paspas etsin...Ömürlerini bu mesleğe adamış "gerçek spor yazarlarını", haklı haksız, yerli yersiz, ama "fırsat bu fırsattır" diye "en ağır cümlelerle, en galiz kelimelerle" aşağılamaya devam etsin... Hakaretin bini bir para olsun!. Bırakalım, "benim meslek kuruluşlarım, tüzüklerinde en önemli ve en baş görevleri arasında sayılan" ve açık açık "mesleği ve meslek üyelerini korumak" şeklinde yazılan hükümleri unutsunlar.. Ve de hiç hatırlatmasınlar... Adeta "Görmüyorum.. Duymuyorum.. Konuşmuyorum"u oynasınlar... "Çok zorda kalınca" da adeta "suyuna tirit" bir girişimde bulunsunlar!. Bırakalım, "kulüp başkanları, kulüp yöneticileri, teknik direktörler ve hatta futbolcularla" içli-dışlı, "al takke ver külah" oynayan, onların "gönüllü savunuculuğuna soyunan" ve hatta bunu da açık açık "sonuna kadar arkalarında olacağız" diye yazıp, söyleyenler "bu mesleği tamamen ele geçirsinler!." Hatta, "ne bırakması" bizler de "onlara uyalım, onlarla olalım" ve de "tehdit altında yaşayacağımıza, hakaret göreceğimize, mahkeme kapılarında sürüneceğimize", medyanın bütün nimetlerinden yararlanalım, keyfini sürelim; bir elimiz yağda, bir elimiz balda olsun!. Herhalde "bizler" deliyiz!. Bu düzenin adamı olmak, "itibar görmek, el üstünde taşınmak varken" bu süfli, bu kirli, bu "menfaatçi düzeni" değiştirmek, "doğruları yazmak" ve kamuoyuna "doğruları anlatmak" gibi çileli bir yolu seçmek niye? Bu ülkede "itibar" gören, "spor bakanlarından ekranlarda milyonlarca seyirci önünde fırça yediğinde başını önüne eğen, sesini soluğunu çıkarmayan" spor yazarlarıdır, spor müdürleridir!. Bu ülkede geçerli olan "futbolcu talimatıyla, servislere spor muhabiri alma" düzenidir!. Bu ülkede, "ilkenin, onurun, faziletin, sevginin, saygının yerini", hadi "genelleştirmeyeyim" ama "en azından daha 5-10 yıl önce tertemiz olan benim mesleğimde" şimdi sadece ve sadece "menfaatler, paralar, gizli ve kirli alış verişler, ilişkiler" almak üzeredir ve de "herkes" seyretmektedir!. Bu tablo içinde, altını çizerek soruyorum; "Bunca çileye, bunca hakarete, tehdide katlanmak" değer mi? Söyleyin bana; "değer mi?"
ÖNE ÇIKANLAR