"Patron benim, istediğimi yaparım" diyen "patronun", başarısızlık halinde yapılacak her türlü eleştiriye karşı, çıkıp da "Hakettim, sizlere teşekkür ederim" demesi gerekirdi, ama nerede o "yiğitlik" Mustafa Denizli''de? Türkiye''nin, İtalya önünde aldığı sonuç "utanç verici" değildi!. Hatta, "o uyduruk penaltıyı veren" hakem, "ondan daha haklı olabilecek penaltımızı çalsa", maç belki de "berabere dahi bitecekti!." Ama "bu maç berabere de bitse, hatta galibiyetimizle de sona erse", kanaatim değişmezdi: "Türk Milli Takımı''nın İtalya önünde oynadığı futbol", utanç verici idi!. Sevgili Turgay Renklikurt hocamız maçtan sonraki yazısında "Denizli''nin kurtarıcı melekleri anlaşılan yorgun düşmüşlerdi" diyordu ama, bence "hiç de yorgun düşmemiş", aksine 90 dakika "tam mesai yapmışlardı!.." Direklerden dönen toplar, kale çizgisinden çıkarılanlar, rakip hücumcuların beceriksizce kaçırdıkları fırsatlar, Denizli''nin "8-0''lık İngiltere hezimeti gibi" bir uçurumdan, "koruyucu melekleri tarafından nasıl kurtarıldığını" çok iyi ortaya koyuyordu! "Bu utanç verici futbolu" gördükten sonra, benim "uyduruk penaltıyı tartışacak halim yok!" Aksine, "eğer Denizli''yi sanal alemden, gerçek futbol dünyasına döndürecekse", bu "uyduruk penaltıya teşekkür bile etmemiz gerek!." Zira, İtalya maçı berabere bitse, Denizli "muzaffer bir komutan gibi" İsveç ve Belçika maçlarında da "Sanal kumarını oynamaya devam edecekti!.." İtalya maçındaki yanlış ve kötü sonuç telâfi edilebilirdi; zira "daha iki maç vardı!." Ama, İsveç ve Belçika maçlarında "benzer hatalar sürer ve kötü sonuçlar alınırsa" telâfi imkanı ikinci karşılaşmada çok azalacak, üçüncüsünde ise "tamamen yok olacaktı!" "Kendini tahttan değil, ağaçtan düşmüş gibi hisseden" Denizli''nin, "Bizi penaltı yaktı" diyeceğine, "Gereken dersleri aldık, İsveç ve Belçika önünde aynı yanlışlara düşmeyeceğiz" şeklinde konuşması gerekiyordu!. Ne var ki, "düşüşün şokunu atlatamamış olmanın" şaşkınlığı içinde, "Ne var ki? Ne oldu ki? Gerekirse aynı takımı gene çıkarırım" diyecek kadar kendinden geçtiğini gösteriyordu; yazık!. Bak arkadaş!. "O milli takımın hocasıdır, elbette savaşa istediği takımla çıkar" diye yazıp geldim. "Galatasaray''ı takviye et, sahaya sür" diyenlere katılmadım! Ama, "Bir lig sezonunda kendi rekoru olan 44 golü yemiş Fenerbahçe defansının 5 adamından 4''ünü, Galatasaray yedek kulübesinde paslanmış Fatih''le beraber sahaya sürmen" beni çileden çıkardı! Dua et koruyucu meleklerine, yoksa maç 5''lik, 6''lık olmalıydı!. O Abdullah son 3 sezondur futbol adına sahalara "f''yi bile koyamazken" ve "ne olduğu bir defa daha ve ilk 20 dakikada anlaşılmışken", onu 90 dakika sahada tutmana, bilmem ki de diyeyim? "Artılardan daha artı yapmak yerine, eksilerden artı yapmak felsefenin, "Türk Milli Takımı''nı gizlenmiş kapris ve komplekslerinin oyuncağı haline getirmek" anlamına gelip gelmediğini de iyi düşünmen gerek! Sergen''den "kurtarıcılık beklemenin", elbette ki "daha çok yakan maçlarıyla akılda kalan" bu oyuncuyu da, Milli Takım''ı da yakmak olduğunu, bilmem hâlâ anlayamadın mı? Hem de bu fizik güçsüzlüğüyle ve de İtalya önünde? "Defansif bir futbolla", Hakan''ı da harcadığını, Okan ve Ümit''i ayırınca, bu iki oyuncunun "birliktelik randımanını sıfırladığını" anlaman için koca bir 45 dakikanın mı geçmesi gerekirdi? Tugay "yanında", maçın en değerli dakikaları geçip giderken, ekran başında anlamıştım ki; "Okan''ı çıkarıp, onu sokacaktın!." Ama Okan tam o sırada "golü atınca", onu oyundan almaya cesaret edemedin ve Tugay''a ihtiyaç duyulan en kritik dakikalar "kimi çıkarayım" bocalamanla geçti! Arif''in "oyuna ısınması için", en az "10-15 dakika geçmesi gerektiğini" artık sokaktaki çocuklar bile biliyor, senin Arif''i oyuna alış dakikana bak! Ben "Milli Takım''da Fenerli - Galatasaraylı ayırımı yapıp, futbolcu saymam!." Amma, "dökülen onca insan varken", her "oyundan çıkardığın" adamın "Galatasaraylı" olması sadece tesadüf mü? Yoo... Kendine de yazık ettin, Milli Takım''a da... "Güvendiğin" ve "İtalya zaferi ile moral kazanacaklarını düşündüğün" Fenerbahçeli futbolculara da!.. Alpay, Sezar''ın hakkı Sezar''a, inanılmaz bir performansla sahanın en iyisi oldu! Biraz da Ogün!.. Ama, Abdullah ve Rüştü? Hatta Tayfun? Yarın İsveç maçı var! Temenni ediyorum ki, "mantıklı ve makûl olanı bulur", kendini de, Milli Takım''ı da, Türk futbolunu da "hakları olan yere çıkarırsın!." Asıl üzüldüğüm, sahaya "kötü bir tertip çıkarman" değil, o tertibi "ne halde olduğunu gördükten", rakibin "ilk 20 dakikada neler yapabileceğini seyrettikten" sonra, "hâlâ oyunu okuyamaman ve gerekli değişiklikleri hem taktik, hem de tertip olarak yapamamandır!" "O Denizli", benim tanıdığım Denizli değildi! İnşallah "yarın" olur!

