Hıncal’ı kaybetmek!..

Sesli Dinle
A -
A +

Bu satırları, kapkara bir gecenin sabahında yazıyorum; “sağanak yağışlı fırtınalı karanlık” İzmir gecesini, “kara, kapkara yapan ‘Hıncal’ı kaybettiğimiz’ haberini” aldığımdan dört saat sonra…

 

Bugünkü yazımda, geçen hafta art arta kaybettiğim “Üç gazeteci meslektaşımı, Ankara Rüzgârlı Sokak’ta aynı gazetelerde çalıştığım Sungar Taylaner’i, Ercan San’ı ve TSYD Ankara Şubesi’ yönetiminde yıllarca beraber olduğum Mustafa Kaya’yı yazacaktım… (Mekânları cennet olsun, nurlar içinde yatsınlar…)

 

Ve… 2022 yılının 11 ayında, “küçük kardeşim ve eniştem başta” ailecek kaybettiklerimize, kaybettiğim başka meslektaşlarıma ve komşularıma da birer paragraf açarak, rahmetle anacaktım ki… İstanbul’dan telefon; “Öcal Abi, Hıncal Abi’yi kaybettik!..” 20 Kasım gecesi saat 11.20…

 

Hıncal benim sadece “kardeşim” değildi, meslektaşımdı, gönüldaşımdı, dertdaşımdı, dostumdu, arkadaşımdı… 

 

87 yaşındayım, “kendimi ve dünyayı bilmeye başladığım ve ilkokula Van’ın Çaldıran köyünde (o zaman köydü) adım attığım altı yaşımdan beri, “Hıncal ile beraber oldum”; 81 sene…

 

Bu kadar zaman, ne anamla, ne babamla, ne eşimle, ne çocuklarımla beraber olmadım… 81 sene… Bunun 67 yılı da 1955’den beri süren “gazetecilik, meslektaşlık yaşamımız” ile geçti…

 

Ankara’da çok gazetede beraber çalıştık, o spor servislerinin şefliğini, ben yazı işlerinin şefliğini yaparak… Ama onun sayfalarında da devamlı yazılar yazarak…

 

Gazetede ben onun müdürüydüm, spor servis ve sayfasında o benim müdürüm!..

 

Sevgili okurlarım, bilmelisiniz ki, “hayatta en çok onur duyduğum unvan” şuydu; “Hıncal Uluç’un ağabeyi olmak!..”

 

Ölene kadar da “onur duyacağım”; ama artık “O” yok ve ben yalnızım!..

 

Bütün ailem, herkes bilirdi ki; “hayatta en sevdiğim insan” Hıncal’dı ve “hatıralarımızla beraber” öyle de kalacak…

 

“Hayatın, yaşamak ve yaşatmak olduğunu bilen”, evet “bilebilen ve gereğini de sonuna kadar yapan” tanıdığım nadir insanlardan biri idi...
Mesela Roma’ya atletizmde, futbolda Dünya ya da Avrupa Şampiyonası’nı takip etmek için gittiğinde Toskana’ya uzanıp Pavarotti konseri yer, Moskova’ya gittiğinde Bolşoy Balesi’ne bilet bulup onları da yazardı… İşte Hıncal’ı “hepimizden ayıran” ve Hıncal’ı Hıncal yapan” özelliklerinde biri idi…

 

Onunla çok tartışırdık, hatta kavga bile ettiğimiz olurdu… Ama “tartışma biter, kavga biter” ve biz “Uluç kardeşler” olarak “yaşamaya ve yaşatmaya devam ederdik”; sonunda kazanan hep onun “bu sloganı” olurdu…

 

O “sarı kırmızılı kaşkolünü boynuna asarak Dolmabahçe Stadı’nın basın tribününe girdiğinde” kıyamet kopmuştu… Zira “tarafsız” zannedilen ve “kendini zannettiren” çok meslektaşımızın maskelerinin düştüğü bir “kalıcı kırılmanın” sembolü olmuştu… 

 

Benim için “Hıncalsız bir dünya” başladı; ne yapacağım, nasıl yapacağım bilmiyorum; zor olacak… Hem de çok zor…

 

Benim için de, Uluç ailesi için de yeri dolmayacak… Türk basınındaki yeri de…

 

Mekânın cennet olsun, nurlar içinde yat… 

 

Ama… İçim yanıyor, yanmaya da devam edecek…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Nurdan 29 Aralık 2022 15:16

Başınız sağolsun çok şey öğrendim yazılarından

Abdullah Uğur Başınız sağolsun. Siz değerli bir kardeşinizi kaybettiniz biz de bizim için herşeyini feda eden bir büyük gazteci ağabeyi kaybettik. Allah'ım gani gani rahmet etsin. Mekanı cennet olsun. Nurlarda yatsın. Size de hayırlı ömürler diliyorum.22 Kasım 2022 09:35

Başınız sağolsun. Siz değerli bir kardeşi biz de bizim için kendisini feda eden bir gazeteci ağabeyi kaybettik. Allah'ım ondan razı olsun. Milletimizin problemleri için kendi sağlığını bile hiçe sayan bu büyük insana rahmetler ihsan etsin. Nurlarda yatsın inşallah. Size sağlıklı ve hayırlı ömürler diliyorum. Abdullah Uğur- Akşehir