G.Saray Teknik Direktörü Lucescu'nun "Deplasman sendromu" İzmir Atatürk Stadı'na da damgasını vurunca "gazozuna mahalle maçlarında oynadığını zanneden" bir sarı-kırmızılı takım seyrettik. Ve bu takım hakettiği sonucu alarak ligin tepesinden indi. Arif'i, Berkant'ı, Ayhan'ı ve Ergün'üyle topu alanın çalım hastalığına tutulduğu bir G.Saray'dı bu. Tribünlerde iyice azınlığa düşmüş seyircisine işkence çektiren iki pası, bir ortayı yapamayan, bitmiş bir ekibin karşısında, dipdiri, ne istediğini ve ne yaptığını bilen bir Göztepe vardı. İlk tehlikeli atağında Tayfun'un müthiş golüyle öne geçince, bütün bir 90 dakika oyunun inisiyatifini elinde tuttu. Ve rakibini futbol olarak domine etti. İlk yarının son dakikalarında Arif'in direkten dönen ve Hasan'ın boş kaleye atamadığı toplar hariç, lig liderinin maç boyu ne yaptığını gören de, anlayan da olmadı. Ergün'ü sol tarafta koridor eden, tek olumlu hareket yapamayan Niculescu'ya tahammül gösteren ve her zamanki gibi iş işten geçtikten sonra oyuncu değiştirmeye kalkan bir teknik direktörün İzmir'deki dramını yazacak kelimeleri bulmak çok zor. İkili mücadelelerde rakibine ezilen, buna karşılık devamlı olarak hakeme itiraz eden G.Saray önünde evsahibi Göztepe, mevsimin en olgun ve iyi oyunlarından birini oynadı, daha da farklı kazanabilirlerdi. Lucescu'nun değişiklikleri panik içindeki G.Saray'a şuursuz bir hareket getirdi. Ama defansı iyi kapanan, orta sahası G.Saray'a göz açtırmayan, ileri adamları devamlı gol kovalayan Göztepe'nin böyle bir rakipten istediği puanları alması çok kolay oldu. Hakem gördüğünü çaldı, tarafsızdı ama Göztepe seyircisinin maçın büyük bir bölümünde devam eden çirkin tezahüratını duymaması onun tek olumsuz notu oldu. Maçtan sonra karşılaşma ile ilgili en güzel yorumlardan bir tanesini G.Saraylı bir taraftar yaptı: "Keşke Tahkim Kurulu, Hasan Şaş'ın cezasını tek maça indirmeseydi."