Okan Hoca, “titre” ve kendine dön!

A -
A +

Açıkça söylüyorum; “biraz cesur ol, kolaya kaçma. Deneneni, ‘başarısız olduğu görüldüğü hâlde’ tekrar ve tekrar denemeyi” bırak…

 


Okan Hoca ile ilgili eleştirilerim, ilk haftalarda Galatasaray taraftarından ve camiasından “tepki” görüyor ve bana ulaşan “Daha ne istiyorsun, başarılı sonuçlar alıyor” diye özetleyeceğim görüşler, hatta “ağır ifadelerle” bitiyordu…

 

Sonra yavaş yavaş “tepkiler yumuşamaya başladı” ve bugünlerde “Bana hak verenler, tepki verenleri sayı bakımından” çok gerilerde bıraktı.

 

Çarşamba günkü “Okan Hoca, hedef saptırma!” başlıklı yazım için hemen hemen “olumsuz” hiç tepki almadım. Ama “olumlu” görüşler vardı.

 

Mesela gazeteci yazar Murat Kışlalı, “yazımın son paragrafı için” şu maili göndermişti:

 

“Bu son paragrafa tam anlamıyla katılıyorum tek eksik Halil evet iyi değildi ama tek santrfor, takım bir ara tamamen santrforsuz oynadı. Gol atmanız lazım Zaha'yı, Tete'yi bir an önce çıkarın ama santrfor dursun, belki aynı anda Abdülkerim'i ileri sürüp çift santrfor oynayabilirlerdi. Alternatif santrfor bulmak ve çift santrforlu oynatamamak Okan'ın en büyük yanlışlarından ve eksikliklerinden birisi bence.”

 

“Bu son paragraf” şöyle idi; “Galatasaray medyası başta, spor yazarlarımız, istisnalar hariç, ‘Galatasaray takımının durumunu’, o gece Kerem Demirbay ile Kaan Ayhan'ı yanında oturtup, sahaya sürdüğü Zaha / Tete / Halil'e onca zaman tahammül eden, 'Oliveira, Mertens küstürücüsü, İcardi ve Davinson koruyucusu' Okan Buruk zafiyetini neden görmezden geliyor?..”

 

Haklıydı “has Galatasaraylı olan” Murat Kışlalı kuzenim; Okan Hoca, “kör değneğini beller gibi” tutturmuş bir “4-3-3” hatta bu dizilişte “Olmazsa olmaz” denilecek oyuncularının birkaçının olmadığı maçlarda bile inat ve ısrar ederek, Galatasaray taraftarını “tek farklı galibiyetlerde bile bayram edecek” hâle düşürmüştü… Bunun son örneği de, “son dört maçını 13 gol yiyerek kaybeden ve çok önemli oyuncularından mahrum olarak sahaya çıkan” Kayserispor’dan, hem de “kendi stadında” tribündeki ve TV başındaki taraftarlarını “tıknefes eden”  bir futbol ve “Muslera’nın kurtardığı penaltı ile alınan” 3 puandı…

 

“Şampiyonlar Ligi elemeleri” ile “erken açılan sezona ve de ‘özelleri saymıyorum’  oynanan onca resmî maça rağmen” Okan Hoca, “denenenleri ve boşa çıkanları ‘Yeniden… Ve yeniden… Ve de yeniden” denemekten öte hiçbir şey yapmamış”, mesela “golsüzlük hastalığı görünür hâle geldiği” halde bile, “3-5-2’ye dönüp, defans için yanında oturan Kerem Demirbay / Kaan Ayhan ikilisi” varken, ileride ikiliyi  “Halil Dervişoğlu  / Barış Alper yapmayı” düşünmemişti…

 

Neden; çünkü “cesur değildi” bir, çünkü kolaya kaçıp, “sorunu çözmeyi değil, haftalardır, yok yok aylardır ‘deneneni denemeyi’ tercih ediyordu” iki…

 

Bak Okan Hoca’m, seni “futbolculuğundan beri izleyen ve yazan” bir spor yazarıyım. 2000’li yılların başında “Galatasaray’ın Avrupa ve hatta dünya futbolunda konuşulduğu” bir dönemde, sana “ağabeyim” diyen Emre Belözoğlu ile beraber “Galatasaray’a tek kuruş kazandırmadan” İnter’e transferini de yakından izleyen ve yazanlardanım. O günlerden biliyorum ki, “cin gibi zeki ve çok akıllısın…”

 

Onun için, “biraz cesur ol, kolaya kaçma. Deneneni, ‘başarısız olduğu görüldüğü hâlde’ tekrar ve tekrar denemeyi” bırak. 
“Deneneni denemek” ile ilgili bir atasözümüz var. Onu unutma ve kendine de, takımına da yazık etme!..

 

İnanıyorum ki, “taktik ve tertip bazında atman gereken adımları cesaret ile attığında” başarılı olacaksın; bunun için bilgin de, ehliyetin de var!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.