Elbette ki,Naim "4''üncü altın madalyasını alsa" ve halter tarihinin belki de daha bir asır yanına yaklaşılamayacak büyük başarısına imza atsa, bir Türk olarak havalara sıçrayacak, sevinçten gözyaşları dökecektim!. (Baştarafı 32. sayfada) Elbette ki, "3''üncü kaldırışında kıl payı kaçırdığı fırsatın ardından, acıdan buruşan ama gülümsemeye çalışan yüzünü öne eğerek yere çökerken" bütün ekran başındaki Türkler gibi "ben de acı içinde birkaç saniye önce fırlamış olduğum koltuğuma çöküverdim!.." Ama... Sonra düşündüm... Düşündüm... Düşündüm... Ve "Bir sporcu, spor adamı, spor yazarı" olarak teselli buldum! Zira, "sporun adaleti yerine gelmişti!." Çünkü, "olimpizm ruhuna ihanet edilmemişti!." Sporun adaleti yerine gelmişti... Rakipleri, 4 yıldır, geçen olimpiyatın ardından, bu olimpiyatı hedef seçerek, "Avrupa Şampiyonaları, Balkan Şampiyonaları, Akdeniz Oyunları, Dünya Şampiyonaları ve ülke şampiyonaları" demeden günde onlarca ton ağırlığın altına girerek ve adeta birer rahip hayatı yaşayarak Sidney''e hazırlanırken, Naim Süleymanoğlu, "tatlı hayatın bitirici girdapları içerisinde kendini kaybetmişti!." Barlar, pavyonlar, içkiler, kadınlar vesaire... vesaire... Elbette "bu onun tercihi idi", ama zaman zaman "gazetelere akseden olaylar", polisiye haberler her Türk''ü üzüyordu!. İşte böyle bir hayat yaşadıktan, iliklerinin sinirlerine hükmeden gücünü zayıflattıktan, kaslarını erittikten, gücünü yıllarca "başka şeylere harcadıktan sonra", 7-8 ay "Ben idman yapacağım ve tüm zamanların en büyüğü olacağım" dersen, dersin ama... Ve bu iddia ile yola da çıkarsın ama... İşte gelecek olan son da "budur!." Sporun adaleti, bu!. "Başarsaydın", hepimizi sevince boğacaktın ama, "sporun adaleti olmayacaktı" bu başarı!. Ve de, "kötü örnek olacaktı!." Şimdi herkes bilecek ki, "böyle yaparsam ve böyle yaşarsam" başaramam! Naim gibi "müthiş" bir dev adam bile başaramadı! Evet, sporun adaleti ile beraber, ortada bir de "olimpizm ruhu" vardı! Kazanamaman, "ona ihaneti de önlemişti!" "Çok hatalı bir taktikle", yani "145 kilo ile başlamana karşı" yapılan eleştirilere cevabın, "Benim için bronz, gümüş önemli değildi, benim için altın önemliydi, hedefim altındı, ya hep ya hiç için podyuma çıktım, onun için 145''le başladım!" 140''la başlayıp "ilk hakkında kaldırsan", psikolojik olarak "rahatlayacak", sapsarı olan yüzün pembeleşecek, heyecanını, stresini atacak, korkunu yenecek ve son iki hakkında 145''i de ve belki de 150''yi de omuzlayacaktın ama, bunu düşünemedin!. "Ya hep ya hiç, sadece altın" tutkun, seni "sıfıra ulaştırdı!" "Bu düşünce, bu tutku" olimpizm ruhuna aykırı idi! "Önce katılmayı"... "Sonra yarışmayı"... "Sonra başarmayı"... "Sonra kazanmayı"... Düşünse idin, belki de "şimdi" dördüncü altınla "büyüklerin" en büyüğü olacaktın!. Önce "sporun" adaleti önünü kesti, sonra "olimpizm ruhu!"... Ve sen "hazin sona rağmen", Türkiye''nin de, dünyanın da "büyük Naim''i olarak kaldın!" Biliyorum ve inanıyorum ki, "büyüklerin en büyüğü" sporun adaletine inanan ve olimpizm ruhuna ihanet etmeyen bir sporcu olacaktır! Bekleyelim!...

