Altın fiyatlarında bu yıl dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor. 2025’in ilk yarısını tamamlamak üzereyken, ons bazında aylık performanslar şöyle:
-Ocak: %6,62
-Şubat: %2,15
-Mart: %9,29
-Nisan: %5,26
-Mayıs: %0,05
-Haziran: %-0,47
Geçen yıl 2.625 dolardan kapanış yapan ons, geçen haftayı 3.274 dolardan tamamlamış. %25’e yakın bir getiri sunmuş. Ons, nisanda 3.500 dolar ile rekor kırmış. Mayıs ve haziran performansları, ilk 4 aya göre vasat kalmış. Son kapanışı itibarıyla ons, zirve seviyenin %-6,55 gerisinde bulunuyor.
Gram altına parantez açarsak; geçen yılı 2.983 TL’den tamamlamış, geçen hafta 4.200 TL’den kapanmış, 6 ayda yaklaşık %40 yükselmiş, bu ay 4.379 TL ile zirvesini görmüş.
***
“Altında yükseliş sürecek mi” sorusunun cevabına gelince… Uzun vadede yukarı eğilim devam etmiş ancak kısa-orta vadede bazı önemli gelişmeler var. Geçen hafta İsrail-İran ateşkesi ve ABD’nin tarifeler konusunda Çin ile anlaştığını, birçok ülke ile anlaşmanın yolda olduğunu açıklaması, jeopolitik risk primini düşürdü.
Son ABD verileri ve FED politikasına da bakmak gerekiyor. ABD’de enflasyon göstergesi olarak izlenen kişisel tüketim harcamaları endeksi ve dayanıklı mal siparişleri mayısta beklentiyi aştı. Haftalık işsizlik maaşı başvuruları beklenti altında kaldı. Bu veriler ABD ekonomisinin direncini göstererek kısa vadede FED’den faiz indirimi beklentilerini düşürdü. Bu iki gelişme altın üzerinde baskı unsuru oldu.
Öte yandan Dünya Altın Konseyinin anketi merkez bankalarının çoğunun altın alımına devam edeceğini gösterdi. Dolar endeksinde ise (DXY) geçen hafta 97 seviyesinin altı test edildi ve dolar, küresel piyasalarda son 39 ayın dibini gördü. Bu iki gelişme de şu anda altının lehine gibi görünüyor. Ancak Wall Street endekslerinin rekor kırdığı dikkate alınırsa “ABD varlıklarından kaçış” senaryosu güvenilir değil.
Sonuç olarak, altın fiyatlarında “yatay konsolidasyon” yaşanıyor. ABD’de gelecek hafta mayıs istihdam verileri ve sonrasında enflasyon rakamları, FED’e dair beklentileri bir miktar netleştirebilir. Bu durumda yön daha net görülebilir. Jeopolitik gelişmelerin de kırılgan olduğu unutulmamalı…
Ömer Faruk Bingöl'ün önceki yazıları...