Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Yaşlılarla yaşama rehberi
0:00 0:00
1x
a- | +A

* Şair der ki: “Gençlik ilkbahar gibidir, yaşlılık ise kışa benzer. Öyle bir kış ki, arkasından bahar gelmez!” Şu hâlde herkesin yaşayacağı bu engellenemez hakikatin farkında olmak icap eder.

Vaktiyle memleketin birinde kıtlık olmuş. İhtiyarları işe yaramaz diye öldürmek mecburiyetinde kalmışlar. Birisi babasını sırtlamış, dağ başına götürürken, bir yerde ayağı takılıp düşmüş. Babası gülmeye başlamış. Ben de vaktiyle babamı dağa götürürken bu taşa takılıp düşmüştüm, demiş. Bunun üzerine babasını mağarada saklamış. Karşılaştığı her müşkülü ona sorarmış. Bir gün ne hükümdarın ne de vezirlerinin cevaplayabildiği bir suali cevaplandırınca, sırrı ortaya çıkmış. Bu işten vazgeçmişler...

Bu bir Çin efsanesidir, ama benzeri her kültürde anlatılır. Bir versiyonu da şöyledir: Babasını dağa bırakmaya götüren adamın peşine çocuğu takılmış. Dönüşte sepeti kapmış. Babası ne yapacağını sorunca, “Yaşlandığın zaman seni bu sepetle dağa bırakacağım” demiş...

Antik Çin ve Japon kültüründe ihtiyarların uğursuzluk getirir diye öldürüldüğü, dağlara bırakıldığı, hatta intihara zorlandığı malumdur. Hatta Hindistan’da hâlâ yaşayan ihtiyarlara kötü gözle bakarlar.

Babaannemin her fırsatta anlattığı bir hikâye vardı: İhtiyar kadıncağız her şeye karışırmış. Usanmış, tandıra kapatmışlar. Akşam tandırdan, iii iii diye kişneme sesi işitince, akılları başlarına gelmiş. “Acaba tayı içeri aldık mı?” demişler. Almadıklarını görünce, tandırda bile tayı hatırlatan bu kadın mühim deyip başköşeye oturtmuşlar...

“Yaşlılık eve alınacak şey değil, ama almasan pencereden giriveriyor” derdi. Kendisine, “Sen ne kadar şanslısın, önünde hizmetkârız. Bakalım biz ne olacağız?” dedim de, “Etme bulma dünyası yavrum, bana yapın ki size de yapsınlar” diyerek sıyrılıvermişti. Nitekim Yaşlıları Koruma Derneği’nin sloganı budur: “Sen de yaşlanacaksın, unutma!”

Büyük sözü dinlemek

Yaşını almış manasına “yaşlı” yanında, saçı ağarmış manasına “ihtiyar” kelimesi de kullanılır. Anadolu irfanı, ihtiyarları “duvarın köşe taşı” olarak görür. Dedeler ve nineler, yalnızca mazinin şahitleri değil, aynı zamanda bugünün rehberleridir. Bilgelikleriyle, tecrübeleriyle, rehberlikleriyle cemiyetin en kıymetli azaları olmuştur. Onların anlattığı masallar, yaşanmış hikâyeler, nasihatler, kültürü, tarih şuurunu ve insani değerleri genç nesillere aktarır.

“Büyük sözü dinlemek”, bir fazilet kabul edilir. İhtiyarlar sadece ak saçlarıyla değil, sabırları, görgüleri ve hayat tecrübeleriyle de gençlere numune olurlar. Aile meclisinde onların sözü kesilmez, bir sofraya oturulurken onların yeri başköşe olur. Bu, yalnızca bir hürmet gösterisi değil, aynı zamanda kültürel bir mesuliyettir.

Varna Harbi’nde düşman ölüleri arasında dolaşan Sultan II. Murad’ın, “Aralarında sakalına ak düşmüş kimse yok” dediğinde Azeb Bey, “Olsaydı, başlarına bu iş gelmezdi” diye cevap vermişti. Nitekim yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir, çıktıkça yorgunluk artar, nefes daralır, ama görüş açısı genişler. Fransızlar, “Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi” derler.

Yine de “Yaş yetmiş iş bitmiş” diye bir tabir doğmuştur. Yaşlılık sıkıntılarına erzel-i ömür (ömrün en rezil zamanı) denir. Cenab-ı Peygamber bile, erzel-i ömürden Allah’a sığınmıştır. Buna rağmen yaş ilerledikçe insanda hubb-i cah (makam aşkı) artar derler. İdarecilerin hep olgun insanlar olduğu sisteme gerontokrasi adı verilir ki, gençlerin hiç hoşuna gitmez. Biraz da haklı olarak, "sıra bize ne zaman gelecek" diye sorarlar. Nitekim Jön Türklerin bekleyecek hâli yoktu. İktidara gelince tecrübeli bürokrat ve subayları atıp, yerlerine genç komitacı arkadaşlarını getirmişlerdi ki neticesi malumdur.

Yük değil hazine

Eski terbiyede, yaşlılardan hayâ edilir; onlara, peygamberin asrına daha yakın olduğu, Allahı tanımakta önde bulunduğu ve ibadetlerinin çokluğu sebebiyle hürmet gösterilirdi. Birisi Ebu Abdullah bin Hafif ile yürürken, Ebu Abdullah, ona, buyur, öne geç dedi. Sebebini sorunca, sen Cüneyd-i Bağdâdî’yi gördün, ben görmedim, dedi.

Cenab-ı Peygamber: “Yaşlılara hürmet ve ikram, Allaha hürmettendir” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Bir genç, bir yaşlıya, yaşından dolayı hürmet ederse, onun yaşına varınca, Allah, ona gençleri hürmet ettirir.” Bunda büyüklere hürmet edenin çok yaşayacağına bir işaret vardır.

Bir defasında da, “Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimize acımayan bizden değildir” buyurdu. Bir başkasında da “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar olmasaydı belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti” demiştir.

Kur’ân-ı kerimde, anne ve babaya iyi davranmak emredilir: “Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevazu kanadını gerip, ‘Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et’ diye dua et!” (İsra, 23-24).

Yaşlılarla yaşama rehberi
Başlık ResmiYaşlılarla yaşama rehberi

Ömrün sonbaharı: İhtiyarlık

İnsan hayatı, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık devreleriyle sürer. Her biri bir âlemdir. Kur’an-ı kerimde (Yasin, 68) insanın yaşlandıkça noksanlaştığı beyan edilir. Nitekim Cenab-ı Peygamber, “Allah, sadece yaşlılığın devasını vermemiştir” buyurdu.

Şair der ki: “Gençlik ilkbahar gibidir, yaşlılık ise kışa benzer. Öyle bir kış ki, arkasından bahar gelmez!” Şu hâlde herkesin yaşayacağı bu engellenemez hakikatin farkında olmak icap eder.

Seyyid Abdülhakîm Arvasi hazretleri, sık sık şu beyiti okurmuş:

Leyte’ş-şebâbe yeûdü yevmen,

Fe-uhbirehu bimâ feale’l-meşîbe.

(Ah gençlik bir gün geri dönse de, haber versem ona ihtiyarlığın ne olduğunu!)

Amerikalı aktör Orson Welles’in 1985’te ölmeden az evvel okuduğu şarkı sözleri çok manidardır:

I know what it is to be young,

But you don’t know what it is to be old.

(Ben gençliğin bilirim ne olduğunu, ama siz bilmezsiniz ihtiyarlığın en olduğunu!)

Yaşlılarla yaşama rehberi
Başlık ResmiYaşlılarla yaşama rehberi

Şahit ve pusula

Çekirdek aile modelinin yaygınlaşması, şehir hayatının hızla akması ve dijitalleşmenin ferdleri yalnızlaştırması gibi sebeplerle, ihtiyarlarla kurulan bağlar zayıflayabiliyor. İhtiyarlar, bir zamanlar evin merkezindeyken, bugün yalnız yaşamak mecburiyetinde kalan, zaman zaman ihmal edilen ferdler hâline gelebiliyor.

Hâlbuki büyüklerle birlikte yaşamak, gençler için sadece bir vazife değil, aynı zamanda büyük bir fırsattır. Onlarla geçirilen her an, hayata dair yeni bir şey öğrenmenin, sabrı ve toleransı ilerletmenin bir yoludur. Aynı evi paylaşmak, gençlerin hissî zekâlarını güçlendirir, empati kabiliyetlerini artırır. "Nemrut" ihtiyar yok mu? Elbette var, ama herkese iyi davranmak da insanlık icabıdır.

İhtiyarlar mazinin şahidi ve istikbalin pusulasıdır. Onlarla aynı çatı altında yaşamak, âdeta bir hayat mektebidir. Gençlerin göstereceği alaka, sabır ve hürmet, hem kendi karakterlerini geliştirir hem de sosyal dayanışmayı güçlendirir. Hayatının yarısı hep ihtiyarlarla, geri kalanı da hasbelicap gençlerle geçmiş biri olarak söyleyebilirim ki, ihtiyarlar gençlere tecrübe ve şuur, gençler ise ihtiyarlara yaşama sevinci ve direnci aşılamaktadır. O bilge ihtiyarlar şimdi nerede dense, verecek cevap yoktur. Cumhuriyet nesli umumiyetle yavandır. Bu sebeple şimdiki gençler biraz nasipsizdir.

Romalı hatip ve filozof Cicero’nun De Senectute (İhtiyarlığa Dair) isminde kitabı vardır. 62 yaşında yazdığı bu eserin bir yerinde, ihtiyarlara hürmet göstermeyenleri Atinalılar üzerinden tenkit eder ve Ispartalıların ihtiyarlara hürmetini över: Atina’da bir ihtiyar, oyunun ortasında tiyatroya girmiş. Kalabalık seyirciler içinde hiçbir vatandaşı kendisine yer vermemiş. Ama elçilik sıfatıyla hususi koltukta oturan Spartalıların yanına yaklaşınca, hepsi ayağa kalkmış ve ihtiyarı oturtmak istemişler. Seyircilerin hepsi birden onları alkışlayınca, “Atinalılar neyin iyi olduğunu bilirler; ama yapmazlar” demiş.

Bu kitabı, artık ihtiyarlayan ve bundan dolayı halkın usandığı Kanuni Sultan Süleyman 1559’da Türkçeye tercüme ettirmiş ve okumuştur. Orijinalinde konuşan Cato’nun yerine Sultan II. Murad konarak, oğlu Fatih Sultan Mehmed’e ihtiyarların faziletini anlatmıştır.

Yaşlılarla yaşama rehberi
Başlık ResmiYaşlılarla yaşama rehberi

Dile kolay!

İhtiyarlarla aynı vasatı paylaşmak kolay değildir. Karşılıklı anlayış, sabır ve sevgi esastır. Filmlerde romanlarda karikatürize, hatta ajite edilen huysuz ihtiyar tiplemesi bir yana, ihtiyarlar fiziken yavaşlamış olabilirler. Hafıza problemleri, tekrarlayan konuşmalar ya da gündelik işlerde yetersizlikler görülebilir. Bunlara hoşça bakmak, karşısındakini olgunlaştırır.

İhtiyarlara hürmet, yalnızca el öpmek gibi fiziki bir işle olmaz. Sözlerine değer vermek, onları dinlemek ve kararlarına hürmet etmek de lazımdır. Kapıyı çalanın veya telefondakinin kim olduğunu söylemek, kulağı duymuyorsa arada konuşulanları ona hülasa etmek, istediği basit şeyleri tedarik edivermek çok büyük fazilettir.

İhtiyarlar hatıralarını anlatmayı severler. Aynı hikâyeyi tekrar tekrar dinlemek bazen sıkıcı gibi gelse de bunlar aslında birer kültür hazinesidir. Tarih ve kimlik şuuru kazandırır. Dahası, onların kendilerini değerli hissetmelerini sağlar.

Kimi zaman ihtiyarlar işe yaramadıklarını düşünerek kendilerini dışlanmış hissedebilir. Onlara ev içinde küçük işler vermek, karar safhasına dâhil etmek nefse itimadı arttırır. Masal anlatmaları, eski bir tarifi paylaşmaları, evdeki bazı işleri yönlendirmeleri onları yeniden güçlü hissettirir.

Teknolojiden uzak kalmak, ihtiyarlarda yalnızlık hissini artırabilir. Gençlerin rehberlik etmesi mühimdir. Onlara telefon, tablet gibi cihazların kullanılmasını öğretmek, mesela sevdikleriyle görüntülü konuşmalar yapmalarına yardımcı olmak büyük bir fark meydana getirir.

Yaşlılıkta sıhhat ehemmiyet kazanır. İlaç takibi, doktor kontrolleri, gıda düzeni gibi hususlarda dikkatli olmalıdır. Gençlerin bu konuda şuurlu davranması, yaşlıların hayat kalitesine doğrudan tesir eder.

Sadece aynı evde olmak değil, birlikte vakit geçirmek de mühimdir. Yürüyüşe çıkmak, birlikte bir şey seyretmek, eski fotoğraflara bakmak, oyunlar oynamak gibi faaliyetler hem gençlerin hem yaşlıların ruh sağlığına iyi gelir.

Psikologlar diyor ki: "Yaşlıları bu devirde yalnız bırakmamalıdır. Onlar bu devrede çocukluğa benzer bir hâl yaşarlar. Daha çok alaka ve sevgi beklerler. Bilhassa çocuklarından aranmak, hatırlanmak, değerli olduklarını hissetmek isterler. Ben yaşlıyım, bir işe yaramıyorum, bu yüzden değerim olmaz, söylediklerimi kimse dinlemez fikrine kapılırlar. Bazıları da kim bana bakacak kaygısına düşer. Huzurevlerine gönderilenleri, beni istemiyorlar ve sevmiyorlar fikri bitirir.”

Yaşlılarla yaşama rehberi
Başlık ResmiYaşlılarla yaşama rehberi

Genç Amerikalının sırrı

CNN’de senelerce program direktörlüğü ve takdimcilik yapan Larry King anlatır:

New York Valisi Mario Cuomo keyifli bir akşam yemeği arkadaşı, ancak oğlu Andrew da en az onun kadar eğlencelidir. Otuzlu yaşlarındaki Andrew Cuomo, hususi sektördeki istikbal vadeden hukuk kariyerinden vazgeçip Washington’a giderek Clinton hükûmetinde vazife aldı. İskân ve şehir planlamadan mesul bakan yardımcısı oldu. Dale Carnegie'nin deyişiyle, hem enteresan hem de ilgili, kültürlü ve çok yönlü bir insan. [Sonradan New York başsavcılığı ve valiliği yaptı.]

Geçenlerde bir gün telefonda valiye, Washington’da ara sıra karşılaştığımda Andrew ile konuşmaktan ne kadar keyif aldığımı ve onu ne kadar çok yönlü bir genç adam bulduğumu söyledim. Sonra baba Cuomo bana bunun sebebinin, çok azımızın sahip olduğu bir avantaj olduğunu söyledi.

Andrew’nun iki büyükanne ve iki büyükbabası da otuz yaşına kadar yaşadı. İkisi hâlâ hayatta. Babası, Andrew’nun büyükanne ve büyükbabasına karşı her zaman nazik ve düşünceli olduğunu anlattı. Onlarla konuşurdu. Sualler sorardı. Tecrübelerini dinlerdi. Bunlar, İtalya’nın iki beldesinden, XX. yüzyılın başlarında, insanların at arabasıyla seyahat ettiği, elektrik ve radyonun olmadığı, çoktan ortadan kalkmış hastalıkların ölümcül olduğu, aile fertlerinin ve komşularının mektepte ilk birkaç sınıfı geçemediği ve köyün dışından gelen haberlerin kulaktan kulağa yayıldığı bir devirde doğmuş dört yaşlı insandı.

Böyle olmasaydı, Andrew’nun bir bilgi kaynağı ve hoş bir misafir olduğu söylenemezdi. Asıl mesele, onun etrafındaki insanları dinleyerek büyümüş olması ve bu alışkanlığını bugün de sürdürmesidir. Netice olarak, çok çeşitli mevzularda öğrendikleri sayesinde çok yönlü bir sohbet arkadaşıdır ve dinleme alışkanlığı onu sohbeti keyifli bir insan hâline getirir.

Başkalarını dinleyecek kadar meraklıysanız, arka bahçenizden çıkmadan ufkunuzu genişletebilirsiniz. Hepimizin büyükanne ve büyükbabaları vardı. Belki Andrew’nunki kadar uzun yaşamadılar, ama büyük ihtimalle hepimiz seksenlerine, hatta doksanlarına, hatta bazıları yüz yaşına kadar yaşamış insanları tanıyoruzdur. Ve muhtemelen farkında bile olmadığımız bilgiler, hikâyeler ve intibalar edindik.

Babam öldükten sonra annem, bize bakması için yaşlı bir kadın buldu. Kadın seksenlerindeydi. Babası iç harbde birlik ordusunda harbetmişti. Çocukken Abraham Lincoln’ü görmüştü. Ve ben de onunla konuşabildim. Bir bakıma Brooklyn’deki çocukluğum, Amerikan tarihinde başka bir devre açılan bir pencereydi. Büyüklerinizle geçirdiğiniz yıllardan edindiğiniz bilgiler de aynı türden olabilir. İster sağlık hizmetlerinde gördüğünüz yaşlılar, ister büyükanne ve büyükbabalar, öğretmenler, koçlar veya iç harb hakkında olsun, sohbetin içine girebileceği birçok yer vardır.

Hikâyenin özü şudur: Büyükanne ve büyükbabalarınızı ve daha önceki yıllarınızdaki diğer yaşlıları, onlarla yaşadığınız tecrübeleri, onların hikâyelerini ve hissiyatlarını hatırlayın. Onlar ve sizinkinden farklı geçmişlere sahip diğer insanlar, sohbet repertuarınızı ve düşüncelerinizi genişletmenize yardımcı olabilir. (How to Talk to Anyone, Anytime, Anywhere, NY 1994)

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'nin önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR