Uzun ve zorlu süren tipi boranlı kış ayları bitti. Köyün üzerini örten koyu kurşuni bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı.
Gelmişiz dünyaya, elde olmadan,
Elde olmadan da, gideriz bir gün.
Kimi elli, kimi altmış dolmadan,
Ecel gelir gelmez, ölürüz bir gün.
Dünya bir tarladır, eken biçecek,
Herkes bu diyardan, elbet göçecek,
Ecel şerbetini, er geç içecek,
Ne ekmişsek onu biçeriz bir gün.
Ömrün ziyan etme, nerede deden?
Hakikati öğren, henüz ölmeden!
Hakkı inkâr eden, ağlar gülmeden,
Haramı helâli biliriz bir gün.
Hepsini sorarlar, günü gelince,
HOCA yapmış mısın, yerli yerince?
Amel defterinde inceden ince,
Tutulan hesabı, görürüz o gün.
***
Arkadaşlardan birkaçı da; “Derin iz bırakan ve çok korktuğun bir hatıranız var mı?” diye sormuşlar.
Defterim karalıdır,
Kapımız aralıdır,
Hoca der üzme beni!
Yüreğim yaralıdı!.
Hiç olmaz olur mu? Hem de o kadar çok ki saymakla, anlatmakla bitiremem! En iyisi çocukken yaşadıklarımdan birini anlatayım bakalım siz olsaydınız bayılır mıydınız, bayılmaz mıydınız?
Kimisi var uyutur,
Zayıflatır, kurutur,
Uzaklara gidince,
Hemen bizi unutur.
***
Uzun ve zorlu süren tipi boranlı kış ayları bitti. Köyün üzerini örten koyu kurşuni bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Menderesler çizerek kıvrıla kıvrıla akan derenin gümüş suları coşmuş, ahenkli bir melodi ritmiyle akıp gidiyordu. Dağlar, tepeler sarı, beyaz, mavi, kızıl rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Uykudan uyanan böcekler, yuvasından çıkan tavşan, tilki, sansar, sincap, ayı ve kurtlar bütün hayvanat hayatta ve ayakta kalabilme mücadelesine çoktan başlamışlardı. Karıncalar sıcak günlerin uzun sürmeyeceğini bildikleri için mi ne ambarlarını yiyecekle doldurma telâşında ve yarışındalar… Meşhur cırcır böceği de sabahın erken saatlerinde ötüşüne başlamış, gece gündüz demeden tabiatı sesiyle dolduruyor. Kartallar, turnalar, leylekler, ördekler, sığırcık, karga ve küçük yaramaz serçeler... Bütün tabiat topyekûn ayakta…
Böyle bir havada ve ortamda hiç evde durulur muydu?
Köyde son kalan ihtiyarlar bile yakın bahçelere çekilmişti. Yayladan ve köyün gün doğusu Gaban’dan gelen, karların erimesiyle iyice coşan iki çay, dar kafeslerinde birden uyanan vahşi aygırlar gibi, hiddetli homurtular çıkararak birbirine karışıyordu. Bütün köy, gece-gündüz aralıksız devam eden bu su sesiyle uyur kalkardı...
Mektepler tatile girmişti. Sevinçten uçuyorduk âdeta, ders, imtihan, sınıf geçme-kalma derdi yoktu. Hava da gayet güzeldi.
Pek sevdiğim, kazada birlikte ev kiralayıp kaldığımız Fikri ismindeki arkadaşımla bugün “Kaçak” diye isimlendirilen, köye altı, yedi kilometre mesafedeki ormana gidiyorduk.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...