Kafam allak bullak olmuştu!

A -
A +

"Çok güzel tesbitlerin var! Anlat lütfen! Bunları duyduğuma nihayetsiz memnun oldum!"

 

 

 

 

 

Yılmaz Zafer:

 

-Neticede bu kâinat, güneş sistemi ve düzen nasıl bir tesadüfle oluşabilir ki? Bunun; bir şekilde bir başlangıcı olmalı. İnsanlık yokken Dünya denilen gezegenimiz nasıl bir hâldeydi ve insanlar ya da hayvanlar nasıl ortaya çıktı? Tam bilemiyorum ama bunların bir Yaratıcısı olması gerekmiyor mu? Rastgele oluşamaz sanırım. Konu tabii ki beni aşıyor. Âlim olmadığım için emin olarak konuşamıyorum. Gezegenleri düşün, aralarındaki mesafeler ve güneşe olan uzaklıkları, dünyanın dönüş hızı ve güneş sistemi tamamen bir dengede tutulmuş, bu durum tesadüfen oluşmuş olamaz.

 

- Çok güzel tesbitlerin var! Anlat lütfen! Bunları duyduğuma nihayetsiz memnun oldum!

 

- Memnun olmana ben de memnun oldum.

 

- !!!

 

Hep peşimde gezersin,

 

Ergeç sen de  bezersin?

 

Demedim mi ben sana!

 

Niçin beni üzersin.

 

Daha fazla ileri gidemedim. Başka ne demeliydim? Cevap vermedim. Çok teşekkür ederek hediyeyi aldım, hemen oracıkta açtım. Bayrak kırmızısı renginde, çok kaliteli, radyosu da olan çift kasetçalar bir teypti. Gözlerimin yaşını göstermemek için; “Yücel Bey beni bekliyor. Acele gitmeliyim” diye bahane ederek müsaade istedim, uzaklaştım. Kafam allak bullaktı! O zamanlardaki ruh hâlimi anlatmak çok zor hakikaten. Şu an dahi o hallerimden çok uzaklaşabilmiş sayılmam hatta gün geçtikçe derine gidiyorum.

 

Daha daha… en dibe…

 

Gönül ulaşmak ister,

 

Durup konuşmak ister,

 

Dayanamaz hasrete,

 

Hemen kavuşmak ister.

 

Sonra o radyo-teybi, İstanbul'a döndüğümüzde götürüp genel müdürümüz Rahim Er abimize teslim ettim. Bu şekilde davranmayı kendime prensip edinmiştim. İşlerden dolayı bana gelen hediyelerin tamamını bir üst amirim kimse ona götürüp; “Efendim, bunları şu işi yaparken falanca zat verdi. Biliyorum bunları şahsıma değil işgal ettiğim makam için getirdiler. Daha önce selâm bile vermeyen insanlar ne oldu da değiştiler? Benimle irtibat kurmaya, arkadaş olmaya can atar oldular? Öyleyse bu gelenler şahsıma değil makamımadır. Ben de makama gelenleri asıl sahibine vermekle mesulüm..." der teslim ederdim. Çoğunlukla o hediyeler yine bana geri dönerdi. Bu sefer ya Enver Abimizin hediyesi olarak, ya da genel müdürümüzün...

 

Sebebi; Enver Abi'mizin bir sohbette anlattığı "Hüthüt Kuşu" menkıbesiydi. O menkıbede özetle şöyle deniyordu:

 

Süleyman aleyhisselâm hayvanlarla da konuşabilen ulül-azm yani bir büyük Peygamberdi, malûmunuz. Bir gün bütün hayvanata talimat veriyor, görüşmek istediğini duyuruyor. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.