Kan ter içinde kalmıştım, yüzüm kızardı!..

A -
A +

"Şu elimde gördüğünüz gazetemizde ve dergimizde yayınlanmak üzere gece gündüz göz nuru dökerek çizdiklerim..."

 

 

 

Samim Abi, başladı anlatmaya:

 

- Kıymetli ve pek muhterem mesai arkadaşlarım, sizi sabah erkenden işinizden alıkoyduğum için özür dilerim, kusuruma bakmayın. Mühim bir iki sözüm var. Şu elimde gördüğünüz gazetemizde ve dergimizde yayınlanmak üzere gece gündüz göz nuru dökerek çizdiklerim.

 

- !!!

 

Herkes merakla ne diyeceğini beklerken döndü, masama koyduğu gazete sayfalarını aldı:

 

- Bunlar da yayınlananlar.

 

Aynı resmin orijinali ile basılı olanını yan yana getirip birlikte gösterdi:

 

- Allah aşkına söyleyin; bu resim, nasıl çizilmiş nasıl da yayınlanmış? Bu resim, hakikaten o resim midir?

 

- !!!

 

 Kimseden cevap beklemeden anlatmasına devam etti:

 

- Hiç olacak şey mi azizim? Sen kalk bir sanat eserini, bir sanat harikasını ne idiğü belli olmayan çizgilerle karala, değiştir. Bu hangi vicdana sığar. Bunu hangi kaba adam yapmış bilemiyorum! Sizler yanlış anlamayın, üzerinize de almayın. Hepinizi ayrı ayrı tanırım ve pek severim de… Beğendiğim, takdir ve teşvik ettiğim genç sanatçı kardeşlerimsiniz. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır zaten. Bu eser katilini kınıyorum! Gerekirse yukarıya çıkacağım, keyfiyeti anlatacağım! Gazetedeki sanat düşmanlarını bulsun, çıkarsın! Bu ne rezalet kardeşim? Bu zülüm değil de ya nedir?

 

- !!!

 

Konuşma bu minval üzere epey devam etti. Bizler de haberimiz olmadığını, acemi çocukların montaj esnasında kratuvarla yaptıklarını söyleyerek o günü kurtardık. Ben bu acıklı ve ikaz edici konuşma üzerine daha dikkatli olmaya çalışıyordum...

 

Bir gün, gazeteden biri telaşla geldi:

 

- Samim Bey’in çizdiği resimde bir iki münasip olmayan yer var. Acil düzeltilmesi lazım, baskıya bekleniyor! Haberiyle birlikte resim de getirildi. Hemen masama geçtim. Resmin gösterdikleri dekolte yerlerini guajla kapattım. Tarama ucunu aldım çini mürekkebe batırdım. Bu ara bir gölgenin üzerime durduğunu hissettim. Başımı kaldırdım, ne göreyim, Samim Bey değil mi?

 

- Ragıp sen ha!

 

- Samim Abim… diyebildim ancak. Kan ter içinde kalmıştım, yüzüm kızardı, dilim tutuldu, zar zor ayağa kalktım. Cılız ve titrek bir sesle:

 

- Samim Abi, kusuruma bakma… desem de çaresiz boynumu büktüm.

 

Samim Utkun Bey;

 

“Demek sen!” deyince çalışanlar gülmekten masaların altına girmiş, kimi de dışarı kaçmıştı.

 

O ekiple şu veya bu şekilde bir araya geldiğimizde o günü yâd ederek gülmekten duramıyoruz. Sonra Samim Bey odasına çağırdı:

 

- Bak Ragıp’cığım; her sanatçının bir üslubu vardır. Benim farklı, senin farklı, Muammer'in, Sıtkı'nın; İsmail’in, Şahap Ayhan’ın daha değişik, Vehip Sinan apayrı bir ekol, Gürbüz Azak bambaşka biri... Hiçbiri de kötü değil, yalnız kendi içlerinde kıymetlidir. Biri diğerine müdahale etti mi, o sizin yaptıklarınızda olduğu gibi sırıtır. Hem de tarif edemeyeceğim kadar çok! Biri birine uymaz, böyle garip durumlar ortaya çıkar tabii ki…

 

Diyerek gönlümüzü almak istedi ama ben yeteri kadar alacağımı almış, fena bir şekilde suçüstü yakalanmıştım. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.