Kötü bir laf söylememek için kendimi zor tutuyordum!..

A -
A +

“Sen zahmet etmeseydin hocam, ben gelirdim!” deyince hayretim daha arttı. Hışımla ağzımı açmamla kapatmam bir oldu. 

 

 

 

Kanılmaz yalanlara,

 

Basılmaz yılanlara,

 

Hoca, dikkat edesin,

 

Kaz gibi yolanlara!

 

 

 

“Şey! Hocam!” Önce kekeledi, mahcup görünüyordu. Alt dudağını ısırır gibi yaptı;

 

“Sen zahmet etmeseydin hocam, ben gelirdim!” deyince hayretim daha arttı. Hışımla ağzımı açmamla kapatmam bir oldu. Kötü bir laf söylememek, kulağını çekip canını yakmamak için kendimi zor tutuyordum:

 

- Bula bula benim camı mı buldun? Ne istedin benden a evladım?

 

- !!!

 

- Bilerek, isteyerek atmışsın taşı! Niçin? Ben kime ne yaptım? Ne garazın var?

 

- !!!

 

Ne söylesem de boynunu büktü, mahcup ha ağladı ağlayacak vaziyette... Hiç çıt yok!

 

- Gel içeri, dedim. Sanki bu teklifimi bekliyormuş gibi, peşime takıldı. Oturduğum daire kapısına geldiğimizde ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu, elleri önde edeple içeri girdi. Üzgün lakin pişman değil! Utanıyor ama korkudan eser yok! Anlayacağınız tarif edilemez tuhaf bir ruh hâli içindeydi. İçimden "Bunda bir iş var ama ne?” dedim, sabırla dinlemeye, meselenin içyüzünü tam öğrenmeye karar verdim. Kafam iyice karışmıştı çünkü. Bu acayip durumu pek de meraklandım.

 

- Doğru söyle evladım! “Git şu pencereye taş at, sana şu kadar para vereceğim” diye tembihleyen biri mi var yoksa başka bir şey mi? Tam ve doğru anlat! Hakikati öğrenmek istiyordum. Otur, anlat!

 

- Ama elbiselerim kirli!

 

- Olsun! Otur dedim!

 

- Hocam! Bir poşet veya gazete kâğıdı var mı? Sandalyeye koyayım öyle oturayım!

 

- Tövbe! Tövbe!

 

Kızmalı mıydım, yoksa gülmeli miydim? İyice aklımı başımdan aldı bu çok bilmiş çocuk!

 

- Bak şu beyefendiye! Camımı bilerek, isteyerek taş atıp kırıyorsun ama sandalyeme kıyamıyorsun öyle mi?!

 

- Maksadım kırmak değildi!

 

- Ya neydi? Otur! O-tuurr! diye daha sert söyleyince öyle sindi kaldı. Başını önüne eğdi. Birkaç saniye süren suskunluktan sonra ağlamaklı bir sesle:

 

- Hocam, cam parasını çalışır öderim! Yalnız…

 

- Yalnız da ne?

 

- Sana anlatacaklarım var, beni biraz dinler misin?

 

- Deminden beri anlat diyorum ya! Mazeret mi?

 

- Değil!

 

- Hadi anlat öyleyse!

 

- Aslında niyetim camdan bakmanızı sağlamaktı ama olmadı! Ayarlayamamışım! Biraz hızlı atmışım ki bu kaza oldu! İnan, bilerek, isteyerek kırmadım! Kabul ediyorum, suçluyum! İnşaallah ödeyeceğim ama…

 

- Aması da nee?

 

- Hocam, sen bu mahalleye yeni taşındın biliyorum.

 

- Eee!

 

- Zengin olduğunu da…

 

- Tövbe tövbe! Zengin mi? Ne zengini? Çalışıyorum, sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar insanlara faydalı olmak, duâ etmek, duâ almak için, çoluk çocuğumun rızkını helâl kazanmak için canım çıkıyor. Yorgun evimde oturup dinlenmek istiyorum, gelip camımı kırıyor bir de "bilerek yapmadım ama kırdım" diyorsun, gayet pişkin pişkin! Helâl olsun sana! DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.