"Sultanım ben saraylara yakışmam, kaba saba bir köylüyüm lütfen bağışlayın..."
Biraz sonra taze kaynatılmış süt, peynir, un helvası, pastırma ve ekmek getirir, afiyetle yerler. Hükümdarın adamları da uzaktan bu ateşin dumanını görür, onlar da;
"Sultanımız bize işaret olarak yakmıştır bu ateşi..." diye düşünerek oraya gelirler. O zamana kadar misafirinin kim olduğunu bilmeyen çoban, Sultan Gazneli Mahmud'a hizmet ettiğini anlar, çok memnun, oldukça mesut ve bahtiyar olur.
Gazneli Mahmud vedalaşırken çobana:
"Evladım, sen beni tanımadan misafir olarak kabul ettin, kendini düşünmeden sırtındakini çıkardın üzerime örttün, yediğin en leziz yiyeceklerden ikramlarda bulundun, sen kendi sultanlık meydanında vazifeni fevkalâde yaptın, sıra bende, seni sarayıma davet ediyorum. Yarından tezi yok sürünü teslim et, gel..." Çoban her ne kadar;
"Sultanım ben saraylara yakışmam, kaba saba bir köylüyüm, malumunuz garip çobanım, lütfen bağışlayın..." derse de sultan davet etmekte ısrar eder. Çoban çaresiz ertesi gün hayvanları sahiplerine teslim eder, helâllik aldıktan sonra sarayın yolunu tutar. Pek çok hizmet ve ikramlar yapılır. Sonra huzura kabul edilen çobana Sultan:
- Çobanlığı bırak, burada iş vereceğim, der. Çoban bu teklife sevineceğine pek üzülür, sıkılır:
- Aman sultanım, cahil bir adamım, sarayda ne iş yapabilirim ki?
- Onu, bunu anlamam! Burada kalacaksın!
- !!!
- Yapabileceğin işi söyle, hadi… Emirin edepten üstün olduğunu bilen çoban:
- Efendim, köy çocuğu olduğum için toprakla uğraşmayı severim. Bahçenizin bakımını, ekimini, dikimini ve biçimini yapayım bari.
- Olur.
- Efendim, eğer beğenmezseniz yine geri köyüme gönderin. Yük olmak istemem Sultanım.
- Hele bir başla bakalım, zamanı gelince konuşuruz.
- Peki Efendim.
- Hadi hayırlı olsun… der, ona bahçede bir kulübe verir.
Önce kendini kayır!
Hakkı bâtıldan ayır!
Paşam, büyük sözüne,
Denilmez asla hayır!
Bu vazifeyi mecburen kabul eden çoban, işine dört elle sarılır, aşkla, şevkle çalışmaya başlar. Bahçe, kısa zamanda dikkatlerden kaçmayacak şekilde çok güzelleşir, âdeta cennet gibi olur. Envai türlü çiçekler, çeşit çeşit güller, yeşilin onlarca tonu ağaçlar, meyveler, görenleri mest eder... Üstün muvaffakiyeti, onun bir üst makama çıkmasına sebep olur. Üzerine aldığı her bir vazifeyi en iyi derecede yaparak her defasında takdir ve teşekkürlerle bir üst makama terfi eder...
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...