Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A

Vatan Şaşmaz: "Ragıp Bey; hakikaten doğru söyle; sen bu mübarek zatı canlandırmaya beni layık gördün mü?"

Vatan Şaşmaz'a dedim ki:

- Şimdi sana rolünü üstleneceğin filmden bir replik okuyayım.

- Memnuniyetle… Akşemseddin hazretlerinin mi?

- Evet.

- Merakla dinliyorum!

- Peki! “İçeride yanan çıra ışığına yönelen ihtiyar fâni, yumuşacık bir üfürmeyle çırayı söndürdü. Çıkan dumanın ve reçinenin kokusu bütün odayı sardı. Hayatın verdiği yorgunlukla geçmişe yolculuk için kapadı gözlerini… Kim bilir belki de uyuyunca kavuşuyordu en çok muhabbet beslediğine...

- Bayıldım! Biraz daha…

- Tabii ki…

- !!!

- Burası biraz uzunca. “Kalbindekiyle koyun koyuna sarılıp uykuya daldı ihtiyar! Yer yer sıvası dökülmüş duvarlarındaki şekillere bakardı her gece… Gözleriyle bir şeyleri arardı, içinde kalan son umut kırıntısıyla... Titrek ellerini kaldırıp semaya, gözyaşlarının yol yol iz bıraktığı yüzüyle bir kez daha yalvardı; 'Allah’ım senden başka el açacak kimsem yok, kapına geldim boş çevirme…' Her duâsında kuş gibi oluyordu sanki ve yine yükünü sırtından indiren bir hamal kadar hafiflemişti. Bütün kalbiyle daldı; kendini dünyaya bağladığını hissettiği şeye, bitmeyen hayallerine… her şeye rağmen tefekkür edip düşünebiliyordu. Seyreden; ona göz ucuyla bakarken; hiç de zor değildi onun üzüldüğünü anlamak. Göz kapaklarının altına sakladığı mahcubiyeti; yüzündeki saf, sade çizgilerde ele veriyordu kendisini… Billurdan yaşlarsa üzüntü ve mahcubiyetinin ispatı… Duvara asılı, yarım hilâl tutacaklı maun asa; ona istikbaldeki hayatın nasıl olacağı konusunda düşünmesi için tam bir fırsattı. Hiç zaman kaybetmeden kapadı gözlerini. O; eski zamanlardan yenilerine doğru müthiş bir yolculuktaydı. İstikbaline, gelecekteki hayatına doğru yolculuk zamanıydı şimdi… Bu seferin sırrını anlatan yeşil cübbeli, küçük dev adamı da aldı yanına… 'Tek başına, yalnız hiçbir şey olmuyor' diyebildi sadece…”

- Mânâ içinde mânâ… Ragıp Bey işte bunu yani yalnızlığı hiç yaşamadım hayatımda.

- Evet mi, hayır mı? Veya; “var mısın, yok musun?”

- Kapıdan girerken demiştim ya “evet” demeye geldiğimi. Elbette varım!

- Ücret!

- Ragıp Bey; hakikaten doğru söyle; sen bu mübarek zatı canlandırmaya beni layık gördün mü?

- Ne demek Vatan Bey? Akşemseddin hazretleri, güler yüzlü, müşfik, babacan, hatta sakalları o kadar seyrek çıkıyormuş ki; hocası Hacı Bayram Veli hazretleri onu; muhabbetinden ve bu hususiyetinden dolayı “BRE KÖSE” diye çağırıyormuş… Bu bakımdan da fiziki bir benzerlik görüyorum.

- Hay Allah!

- Evet, bilerek, inanarak, artılarını, eksilerini düşünerek sizi davet ettim VATAN Bey.

- Madem öyle; ben de memnuniyetle kabul ettim! İsteyerek geldim, keyifle oynayacağım, sizi mahcup etmeyeceğim, para-mara da istemiyorum.

- !!!

- Daha sayayım mı?

- Bir şey kalmadı ki! Ben de bu rolü sana verdim gitti. Hayırlı olsun, mübarek olsun kardeşim.

- Yağmurla başladığımız gün bereketli olacağa benziyor.

- Bizim büyüklerimiz hiç “yağmur” demezlerdi. “Rahmet yağıyor” derlerdi.

- Bizde de öyle.

- Anadolu medeniyeti, hep aynı…

DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR