Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A

Beynimden kalbime dökülen hatıralarım, bütün dünyamı istila etmişti. Onları itinayla yazsam daha nicelerini bir türlü toparlayamıyordum...

Terliğin eşi olur, eşlik etmek yeter mi?

Eşim olma karım ol, demedim mi ben sana?

Evlenecek erkeğe, koca demek biter mi?

Dağların en yükseği, koca olur baksana.

Koca demek dağ demek, seven eyler son defa.

Karı koca eşten çok, şeyi söyler bir defa!

Üstünde kar olmayan, dağ eksiktir her defa.

Eşim olma karım ol, demedim mi ben sana?

Dağların yücesinde, kar olmazsa dağ eksik.

Yücesine kar yağan, dağlar olmaz hiç eksik,

Koca ve onun karı, olmaz aslında eksik,

Eşim olma karım ol, demedim mi ben sana?

Kadını da kocanın, dağı olup örtmeli,

HOCA da hemkusurları, ikaz edip dürtmeli,

Bir ömür süsü gibi, karı dağa serpmeli,

Eşim olma karım ol, demedim mi ben sana?

***

VATAN ŞAŞMAZ

Hava serin olmasına rağmen, bedenimden ter boşalıyordu. Lavabonun ayna önünde göz bebeklerim irileşmiş, bir elimde tıraş makinası görüntümü seyrediyor ve “Hiç olmadı! Daha gayret daha çok çalışman lazım!” diyor, nefsimi hesaba çekiyordum.

Zihnim bulanık, düşüncelerim hepten karmakarışıktı yine. Karanlık bir mağara tavanında ayaklarından asılı uyurken ani bir hareketle yerlerini terk edip kaçışan, kapıya ulaşır ulaşmaz da helezonlar çizerek hürriyetlerine kavuşan yarasalar gibi hissediyordum kendimi.

Beynimden kalbime dökülen hatıralarım, bütün dünyamı istila etmişti. Onları ne kadar da çok itinayla yazsam daha nicelerini bir türlü toparlayamıyor, bir araya getiremiyordum. Bu kadar karmaşıklık içinde net olan tek bir şey vardı; yazdıklarımdan, çizdiklerimden emindim. Hayatımda müphem şeylerden nefret etmeme rağmen böyle düşünmem beni rahatlatıyor olsa da hata yapma korkusundan kurtulamıyordum. Bu uykularımı kaçıran, beynimin kıvrımlarına yerleşmiş, oradan parmak uçlarına kadar bütün uzuvlarını dolaşan ve vücudumu boydan boya kaplayan ölüm kalım korkularımdan kurtulmak istiyordum ki;

- Ne zamandan beri bir tıraşı bitiremedin!

- Bugün çok mühim misafirlerim var hanım.

- Hayırdır hoca! Bu ne itina… Yoksa Enver Abiler mi geliyor?

- Nerede?

- Maşallah, sık sık görüşüyorsun. Acıyan bize acısın!

- Ama bütün dinlediklerimi, kelimesi kelimesine gelip anlatıyorum.

- Ona da şükür! Yok, bir de anlatma!

- Meselâ dedim…

- Bu kadar özene-bezene hazırlandığına görE; kesin Enver abiler…

- Onlar gelmiyor ama bugün ilk defa görüşeceklerim var.

- Bana kül yutturamasın!

- Külü-mülü yok hanım! Beyaz gömlek, kırmızı kravat, Almanya’da Enver abimizin hediye ettiği takım elbise…

- Tamam, onlar her an istenecekmiş gibi sefere hazır. Hepsi ütülü, tam tekmil emrinizde!

- İşte hanım dediğin böyle olmalı.

- Aman yine başlama!

- Aha sustum!

- Şimdi anladım işin ehemmiyetini…

- !!!

Tatlı laf atışmalarıyla giyindim, kuşandım, çantamı alıp dışarı çıktığımda hafif, serin bir rüzgâr; yüzümü, saçlarımı okşayarak; geceden kalma son mahmurluğumu da dağıtıverdi.

DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR