Pınar Kür olayı bilinen bir tezgâhtır, sonucundan kaygımız bulunmakta...
Uğur
Mumcu öldürüldüğünde Cağaloğlu yokuşundan geçen öfkeli binlerin
"kahrolsun şeriat!" diye bağırmaları unutulur gibi değil. Maktûlün
Ankara'da sabah işe gitmek için evinin önündeki arabasına binip anahtarı
çevirmesiyle arabasıyla birlikte paramparça olması bir olmuştu.
Haber, o gün sert bir rüzgâr gibi esti:
Ölen belliydi; Uğur Mumcu ismindeki gazeteci!
Öldüren belli miydi?
Kişi olarak belli değildi.
Ama...
Bir
kesim için taraf olarak belliydi; "kahrolsun şeriat!" diye
bağırmaları bu yüzdendi. Onlara göre fail aramak, dâvâ, muhakeme
gereksizdi. O'nu gericiler öldürmüştü. Bu "gericiler" kimlerse ve
nerede ikamet eder, ne iş yaparlarsa işte o öcüler katildi. O zamanlar
henüz "algı yönetimi" diye bir kavram gelişmemiş olsa bile kendine
solcu, laik vs. diyen, kendini muhafazakâr kitlenin karşısında gören, o
kitleyi de ancak Eskimolar kadar tanıyanlar peşinen damgayı vurmuş,
İslamiyete hakaret ediyorlardı.
Bu, katili peşinen ilan edip
linç hareketine girişmenin örnekleri çoktur. Yakın tarih Sivas
faciasında olduğu gibi buna mümasil tertip olaylarla doludur. Halbuki
şimdilerde ortaya çıkıyor ki günahına girilen insanların bu öldürmelerle
alâkası yoktur.
Şu günlerde olmasa bile tam gündemden düşerken Pınar Kür'ün başına bir şey gelmesinden endişe duymaktayız:
Bu
sözde aydının saçmalaması, 17 Aralık tezgâhının seçimler sonrası
versiyonudur. 17 Aralık Yargı darbesi, 25 Aralık saldırısı, 25 Mart
tertibi tutmayıp da Recep Tayyip Erdoğan, 30 Mart'tan zaferle çıkınca bu
defa "kahrolsun şeriat"çiler yine bir oyuna dahil edildiler. Önce, hini
hacette lazım olur diye AK Parti'ye üye kaydedilmiş, M. Ali Ağca
özentili bir gençle Kemal Kılıçdaroğlu dövülmeye kalkışıldı, Mesut
Sunay'ın Kayseri'de İsmet İnönü'ye bir adım önünde tabanca sıkıp da
tutturamamasına benzer bu şaibeli yumrukla beklenen elde edilemeyince
Pınar Kür sahneye çıkartıldı. "Romancı" denilen bu
kimsenin hezeyanlarını artık herkes bilmekte. İddiasına göre başörtülü
olan hanımların, vücudunu teşhir ederek para kazanan profesyonellerden
farkı yoktur. Dedikleri, buraya yazdığımız kadar hafif değil. Müslüman
hanımlara hırsla çemkirmekte...
Bu işler, yani ajan
kışkırtıcılıklar, tezgâhlar günümüz dünyasında öylesine gelişmiş ki bu
tür konuşanlar da onu ekrana çıkartanlar da sokaklarda "kahrolsun
şeriat" diye bağıranlar da bir tiyatronun figüran oyuncusu olduklarını
ya anlamaz veya Filozof Rıza Tevfik'in 31 Mart 1909 İsyanında nasıl
tuzağa düştüğünü idrak etmesi için 34 sene geçmesi gerektiğinde olduğu
gibi senelere ihtiyaç duyarlar.
Adı geçen bayanın konuşması
muhafazakâr çevrelerde maalesef büyük infiale sebep oldu. "Maalesef"
dememiz şundan. Niçin muhatap alınır? Her abuk-subuk söze cevap vermek
yanlıştır. Unutulmasın ki infial uyandırmak bu oyunun sahnelerinden
biridir. İnancının hakarete uğramasından rencide olan bir saf vatandaşın
kalkıp Pınar Kür'e kasdetmesini umarlar. Ancak, dindarlar bugün az
tecrübe sahibi değil.
Ne var ki senaryo orada bırakılmayabilir.
Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın Çankaya yolunu kesme peşindeki ajan çevreler, o yaşlı
bayana istedikleri gibi konuşacağı vasatı hazırlayanlar, uygun
görecekleri bir karanlık vakitte hayatına kasdedip tabancayı bir ele
tutuşturabilirler!
O pis sözler, bu pis oyunun sahneye konmasıdır.
İdare, o yaşlı bayanı çok sıkı korumalı.