Kahpe Bizanslı

A -
A +
Türkiye, olimpiyatları kaybetti diye sevinenlerin varlığı bir hakikat. Köşelerinden yazıp çizerek elindeki kaleme, önündeki sütuna, karşısındaki okuyucuya ihanet edenler görülmekte. Bir de benzer hezeyanları sosyal medyada kusan döküntüler mevcut. Hatta ihanetin daha evveli de varmış. Geziciler, olimpiyat komitesi mensuplarına iktidarı karalayarak "İstanbul'u seçmeyin" diye mailler göndermişler.
Bunlardaki kin, öylesine katmerli ki bir harp halinde bizim devlet adamlarımızı ve bizim ordumuzu değil, düşman tarafını tutarlar.
Onları, kansız, soysuz, cibilliyetsiz... gibi kelimelerle tarif etmek, kelimeleri harcamak olur. Bunlar nasipsizdir. İyilikten nasipleri yoktur. İnsan kılığında ne olduğu meçhul zavallılardır. İnsan olan doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yediği, havasını teneffüs ettiği, iş, unvan sahibi olduğu bir memlekette o memleketin kaybetmesine sevinemez. İsterse bir ay önce vatandaşı olsun. İnsaf, sadakat ve ahlâktan nasibi olan bunu yapamaz.
Bir kimse ülkesini yöneten iktidara oy vermeyebilir, onu sevmeyebilir, hatta belki öfke bile duyabilir. Ama şunun idrakinde olması gerekmez mi?
Devlet ve memleket iktidarın tapulu mülkü, millet kölesi değildir. Seçmen, serbest iradesiyle bir görüşü iktidar yapmıştır. Memnun olduğu sürece onu iş başında tutar. Memnun kalmayınca da muhalefete alır. Hadise bu kadar basitken uluslararası bir yarış alınamayınca iktidara kızgınlıkla oh çekerek ele kına yakıp zevkten dört köşe olmak, işbirlikçi bir zihniyetin tezahürüdür. Bu zihniyet, ilk defa I. Dünya Harbi işgal günlerinde görüldü. Kendisine ölmek emredilen Mehmetcik, cephede şehit düşer, insanlar ot yeme zorunda kalıp, çarık bulamazken bunlar Şişli'de, Ulus'ta, Kordonboyu'nda, İngiliz, Fransız sofralarında kadeh tokuşturuyorlardı. Günümüzün yüz karası iyilikten nasipsizler, neseben olmasa bile fikren onların devamıdır. Bu yüz karaları, mukaddesat adına ne değerimiz varsa hepsini düşman sayarlar. Buna aile hayatından nikâhtan dine, milliyetten bayrağa kadar her değer dahildir. Vaktiyle bunları fikren inşa edenler, bu topraklarda yarım asır sonra Allah diyenin kalmayacağını hesap etmişlerdi.
Fakat onların bir hesabı vardı.
Allahü teâlânın da bir hesabı vardı.
Musa aleyhisselamı Firavunun sarayında yetiştiren Allah, Adnan Menderes'i de Tek Parti'de yetiştirdi. Bu işgalci zihniyet, ilk kaybı 14 Mayıs 1950'de verdi. 3 Kasım 2002 ise hezimetlerinin başlangıcıdır. Kudurmaları, tükenişlerini görmekten dolayı. İdarede laik de olsa şahsi hayatlarında Müslüman bir ekibin zaferindense haçlı galibiyetini tercih etmekteler. Bu kıçı kırıklar, Bizans'ın kahpe tarafının mirasçılarıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.