İran ve Suriye Kürtleri bir şekilde kışkırtılarak sokağa döküldü. Suriye'deki huzursuzluk ve ölümlerle biten çatışmalar devam ediyor. Bunlar olurken Türkiye'de de bir şeyler çıkar mı? diye düşünülüyor, fakat bir taşkınlık beklenmiyordu. Yoksa böyle düşünenler yanıldı mı? Komşularımızda Kürt ayaklanmaları yaşanırken Başbakan Tayyip Erdoğan Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde mitingler yapıyor, meydanlar hınca hınç doluyordu. Kürtçe dil kursları yine aynı günlerde uygulamaya konuyordu. Herkes mahalli dilini kullanabilecek, herkes kültürel kimliğini ifade edebilecekti. Bu konuda kanunlar değişmiş, dev adımlar atılmıştı. Geçmişe sünger çekiliyordu. Bu yüzden pek bir işe yaramasa da "Eve Dönüş Yasası" isminde bir kanun bile çıkartıldı. Buna rağmen komşularımızdaki gelişmeler fırsat bilinerek bu ülkenin bir kısım vatandaşları sokağa çekilmeye çalışılıyor. İran ve Suriye'nin ardından bazı marjinal Kürt gruplar, Türkiye'yi de karıştırmak peşinde. Üzerinden yıllar geçmiş Halepçe katliamıyla Eczacılık Fakültesi olaylarını bugünlere taşımak kime ne kazandırır? Türkiye Kürtlerini tenzih ediyoruz. Onlar, bu ülkenin dirliğine ziyan gelsin istemezler. Sokağa dökülenler, PKK sempatizanı marjinal sosyalist Kürt eylemcilerdir. Attıkları sloganlar, açtıkları flamalar kim olduklarını resmediyor. Aralarında birçok yabancı ajanın olduğuna da şüphe yok. Dolayısıyla Kürt, Türk vs. bütün vatandaşlarımızın tuzağa düşmemeleri icap eder. Dünkü manzaralar 1970-80'lerin bir tekrarıydı. Devam etmesi çok tehlikeli olur. Kuzeydoğumuzda Acaristan-Gürcistan, Güneydoğumuzda Kürt-Fars, Kürt-Arap çatışmaları. Derken İstanbul'da bir eski oyunun yeniden sahnelenmesi. Küçükyalı'da başka eylem, Beyazıt'ta başka. Bu prova oyuna dönüşmemeli. Polisin de son derecede soğukkanlı olması gerekir kendisine çok iş düşüyor. Bir cop, imaj düzeltmeye çalışan bir kanunun yapmak istediğini bir ânda yerle bir ediyor.