Duygumuzu çaldılar

A -
A +

Babadan kalma esnaf lokantasının sahibi Şanver, özel bölümdeki masasında oturur, gelen dostlarıyla burada sohbet ederdi. Onun için Nusret, lokantanın kapısından içeri girince doğrudan patronun bulunduğu masaya gidip karşısına oturdu. Elindeki onlu sigara kartonunu Şanver Usta’nın sağına bıraktı. 

  • Hah, sağ ol Nusret’im. Bu ince sigaradan başkasını içemiyorum. Zahmet oldu.
  • - Bir şey değil abi. Çırağın babası havalimanından alıyor. Bir zorluğu yok.

- Yemek getirsinler mi?

 

- Yok be Şanver abi, çayın varsa, bi’ çayını içip kaçayım. Şanver Usta boşluğa seslendi:

 

- İki çay getir Hayati! Nusret bir süre telefonuna “gömüldü.” Hatta gelen çaya bile bakmadan içmeye başlayınca Şanver Usta dostunun elindeki telefonu hızla çekip önündeki ajandanın üstüne attı:

 

- Oğlum sen bu telefonla dükkânında da oynayabilirsin. Bir kafanı kaldır da yüzünü görelim. Motor ustası Nusret tebessüm etti, kafasını aşağı yukarı salladı:

 

- Haklısın abi. Ben de akıllı telefonlarla ilgili hem dert yanıp hem tuzağa düşüyorum. (Kutunun içindeki kâğıt mendili çekiştire çekiştire çıkarıp alnını sildi) Akşam eve gidiyorum; hanım, çocuklar kendi sosyal medya dünyasına çekilmiş, kimsenin kimse ile ilgisi yok. Dediğim gibi, ben de hem üzülüyorum hem aynı şeyi yapıyorum. 

 

Şanver Usta özel olarak bulundurduğu “kıtlama” şekerini hafifçe çaya değdirip ağzına attı. Çayından höpürdeterek bir yudum aldı:

 

- Benim gibi olacaksın. Telefon çalarsa açarım, bir yeri aramak gerekirse ararım. Bu kadar... Adı telefon bu meredin, ben de telefon olarak kullanıyorum.

 

- Öyle deme abi, “temiz” kullanırsan faydası da var şimdi. Banka, posta, gazete, haber, ne bileyim, görüntülü konuşma; bir sürü iyi tarafı da yok değil yani.

 

- Bak ben sana bir şey anlatayım Nusret. Benim annem gurbetteki kardeşinin hasretiyle yaşadı ve öldü. Hasret dediğim ne; biz Erzurum’daydık, dayı Seydişehir’de. Alüminyum tesislerinde çalışıyor. Kırk yılda bir mektubu gelince annem gözyaşıyla okur, sonra göğsünde saklardı.

 

- Ee?

 

- ‘E’si, geçenlerde bizim Belçika’daki hayırsız kayınbirader görüntülü arıyor, ablası bana diyor ki “Şimdi uzatır durur, sen bak, benim işim var” Ne oldu? Hasret kalmadı. Eski heyecanlarımızın, duygularımızın çoğunu aldı götürdü bu meret. Nusret telefonuna uzanınca, Şanver eline vurdu.  İkisi de güldü. 

 

- Bir çay daha içelim, dedi Şanver Usta.

 

- Peki abi, içip kalkayım ben de... Dükkâna gideyim de çocuklar yemeğini yesin. - Sana bir şey daha söyleyeyim Nusret. Bu benim inancım, katılırsın katılmazsın bilemem. Şu biten evliliklerin, işlenen cinayetlerin önemli sebeplerinden biri de işte bu telefon. Çaylar bitti, Nusret ayaklanmadan önce, bir kere daha sağ elinde tuttuğu telefonu başparmağıyla aşağı doğru kaydıra kaydıra izlerken, birden durdu. Yavaşça ayağa kalktı, telefonu Şanver Usta’ya uzattı:

 

- Bu... Yenge değil mi?  Şanver kaşlarını çatarak ekrandaki videoya baktı. Eşi yarı çıplak bir kıyafetle TikTok’ta dans ediyordu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.