Herkes evinde misafir Depremden nasıl korunuruz?

Sesli Dinle
A -
A +

Eskiden de tanırdım bu delikanlıyı ama kader bizi asker arkadaşı olarak aynı koğuşa düşürdüğünde ister istemez daha bir yakınlaştık.

 

Gazetecilik mesleğine yanlışlıkla bulaşmış, iyi niyetli bir genç…
Taşrada çalışıyor.

 

Komplekssiz karakteri sebebiyle sanırım, en “soğuk” insanla bile kaynaşması iki dakika sürmez.

 

Hani o, hiçbir konuda tam bilgisi olmayıp her konuda konuşan cinsten; ama dedim ya, zararsız…
İyi niyetli.

 

Askerlik sonrası tesadüfi bir karşılaşmamızda deprem korkusu yaşıyordu. 

 

Anlattığı şeylere bakılırsa, işi biraz abartmıştı:

 

-Evde sık sık tatbikat yapıyoruz çocuklarla… Odaların çeşitli yerlerinde su dolu pet şişeler… Enkaz altında kalma ihtimaline karşılık ilk yardım çantası… İçinde, hayatımızı sürdürmek için ne lazımsa onlar var… Yiyecek, içecek, testere, çekiç, fener şu bu… Bazı akşamlar aniden komut veriyorum: Hadiii, deprem! Eşim ve iki çocuğum hemen yerlerine geçip “deprem uzanışına” yatıyor. Hepsinin yeri belli… Çocuklar buzdolabının dibine, eşim ve ben kirişin altına kıvrılıyoruz.

 

Anlattığında abartılı bulduğum bu “tatbikat”, aslında yerinde bir endişeydi. Çünkü o, 17 Ağustos depremini şiddetle yaşayan bölgeye çok yakındı.

 

-Gülme, dedi. O geceyi yaşadım ve çok korkuyorum açıkçası…

 

Montaigne’nin dediği gibi “Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız.”

 

Bildiğiniz gibi, Adapazarı-İzmit depreminden sonra bir de Düzce depremi yaşadık; ve bu muhabir arkadaşım, iki deprem arasını korku ile geçirdikten sonra, “yaşadığı yılların sayısı ayakkabı numarasını bile bulmadan”, eşi ve iki çocuğuyla bu ikinci depremde göçük altında hayata veda etti!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.