İLK BULUŞMA

A -
A +

Genç kız uyuklayınca elindeki telefon metrobüsün zeminine düştü.

 

Karşısında oturan delikanlı çevik bir hareketle telefonu yerden alarak kot pantolonuna sürdü, irkilerek uyanmış olan kıza tebessümle uzattı.

 

Kule vinç operatörü Burak, bir hafta önce arabasını bakıma verdiği için bindiği metrobüste, anaokulu öğretmeni Nilhan ile böyle tanışmıştı.

 

Şimdi akşamüzeri ilk randevusuna gidiyordu.

 

***

 

İstanbul karlı bir kışı yaşıyordu.

 

Burak’ın heyecanına ve aceleciliğine inat, trafik felaketti. Daha ilk randevusuna geç kalma endişesinden dolayı otomobilinin içinde sıkıntıdan terliyordu.

 

Araçlar arasındaki boşluklardan sağa sola çaresizce girmeye çalışıyor, ikide bir kornaya basıyordu.

 

Geç kalacağı kesinleşince telefona sarıldı:

 

- Pastanede misin Nilhan?

 

- Hayır, hastanede…

 

- Ne? Neden? Ne oldu ki?!.

 

- Sen neredesin?

 

- Ben trafikle boğuşuyorum. Vakitlice çıktım aslında ama İstanbul trafiği malum, güven olmuyor, affedersin.

 

- Rica ederim.

 

- Ne oldu, niye hastanedesin?

 

- Önemli değil. Şimdi söyleyeceğim yere gel.

 

Burak, kızın telefonu ağzından uzaklaştırıp, yakındakilere seslendiğini fark etti. “Neydi buranın ismi?” sorusunu duydu.

 

***

 

Burak, geç kalma mazeretini bildirmiş olmanın rahatlığı, ama pastane yerine hastane ismi duymuş olmanın endişesiyle yeni adrese yöneldi.

 

Uzun uğraşlar ve manevralar sonrasında yakınına geldiği hastaneye elli metre mesafede arabasını park edip, acil servisine koşarak girdi.

 

Genç öğretmen Burak’ı görünce oturduğu bekleme salonu koltuğundan tebessümle kalkıp, ona doğru yürüdü. 
Burak kızı “normal” görünce rahatladı.

 

- Ne oldu Nilhan, anlatsana… 

 

Olay şuydu:

 

Nilhan öğretmen tam pastaneye girecekken, sağda bulunan bankanın önündeki emekli kuyruğunda yaşlı bir adamın yere yığıldığını gördü. Bu düşüş anında ihtiyar adamın burnu kırılmıştı.

 

Kimsenin ilgilenmediği talihsiz ihtiyarı –şoför yardımıyla- taksiye bindirip hastaneye getirmişti.

 

Vinç operatörü, “Tam isabet” diye geçirdi içinden; “insan gibi insan.” Bir an hamle etti kıza sarılmak için, son anda frene bastı.  

 

Nilhan:

 

- Gel bir çay içelim şuralarda bir yerde, dedi.

 

- Amcanın durumu nasıl?

 

- Tedavisi yapıldı, müşahede altında. Biraz kalması lazımmış.
Bahçeye açılan kapıdan kafeye girip oturdular.

 

- Ya kusura bakma, dedi Nilhan, seni de böyle bir tatsızlığın içine soktum.

 

Burak duygularını saklamadı artık:

 

- Daha neler! Şahane bir iş yapmışsın. Seninle gurur duydum. Tatsızlık olur mu, bırak biz de işin içinde olalım.

 

Nilhan:

 

- Öyle çok dua etti ki... “Senin baban var mı?” dedi. “Yok” deyince, “O zaman Rabb’im senin gönlüne göre bir kayınpeder versin” dedi gözleri yaşararak…

 

Burak belli belirsiz “İnşallah” deyince Nilhan tebessümle:

 

- Hastane parasını ödedim, dedi. Hemşire ile konuştum, durumu düzelince bir taksiye bindirip evine gönderecekler. Gidebiliriz.

 

Biraz sonra çıkış kapısına yöneldiler.

 

Tam döner kapıya gireceklerdi ki, Burak durdu. Nilhan öğretmenin kolunu tuttu:

 

- Maaş kuyruğunda düştü demiştin. Parası yoktur belki. Bi’ taksi parası verip öyle gidelim, dedi genç öğretmeni hafifçe çekiştirerek.

 

Odaya girdiklerinde Burak:

 

- Geçmiş olsun amca… derken, cümle ağzında dondu. “Baba?!.” diye sesini yükseltti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.