Meryem meslek öğreniyor

Sesli Dinle
A -
A +

Meral Hanım, pencereden arabasını gözlediği yayın müdürünü park ederken görünce apartmana girişini bekledi.

 

Müdür dış kapıdan girip tam asansörün önüne gelince kapıyı açtı:

 

- Afedersiniz Erol Bey.

 

- Buyurun?

 

- Bir dakikanızı alacağım ama…

 

- Lütfen.

 

- Şey… Benim bir kızım var, buralarda görmüş olabilirsiniz. Meryem. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi üçüncü sınıfa başladı bu sene.

 

- Ne güzel. Bizim mesleği seçmiş.

 

- Ben de onun için rahatsız ettim zaten. Bir yerde staj yapması gerekiyormuş. Sizin gazetede olur mu acaba?

 

- Niye olmasın? Yarın bana gelsin. Yerimizi biliyor mu?

 

- Biliyor biliyor. Çok teşekkür ederim.

 

★ ★ ★

 

Erol Bey, ertesi gün ürkekçe odasına giren Meryem’i masasının önündeki koltuğa oturttu:

 

- Branşın nedir?

 

- Grafikerlik okuyorum.

 

- Tamam. Çay içer misin?

 

- Sağ olun, içmeyeceğim.

 

Son çay yudumunu da kafasına dikerek bardağı tabağa bırakan ve koltuğundan kalkan Erol Bey, tavuklara yem atar gibi bir el hareketiyle:

 

- Hadi gel o zaman… deyip, odadan çıktı.  

 

Peşinden gelen Meryem’i en güvendiği operatör olan Müfit’in yanına götürdü. Kendi eliyle bir sandalyeyi Müfit’in yanına çekip Meryem’e:

 

- Otur, dedi.

 

Erol Bey'in sesini arkasında duyan Müfit ayağa kalktı.

 

- Müfit'çiğim, Meryem sana emanet. Mesleğini öğret ona.
- Peki, Erol Bey…

 

★ ★ ★

 

Şok…

 

Meryem ilk gün çekingenliği yüzünden hiçbir şey soramadı, Müfit de tek kelime etmeden mesai bitti.

 

İkinci gün Meryem cesaretini toplayıp bu asık suratlı adam karşısında şansını denedi:

 

- Biz fakültede Quark’la çalışıyorduk. (Parmağıyla ekranı gösterdi), bu Quark mı?

 

- Günü gelince öğrenirsin, dedi Müfit, kızın yüzüne bakmadan.

 

İkinci günkü “ders” de bu kadar bir diyalogla geçmişti.

 

Hatta akşam Meryem evine gitmek üzere ayrılırken:

 

- İyi akşamlar, demesine rağmen cevap vermedi Müfit.

 

Meryem üçüncü gün “günaydın”ına da cevap alamayınca bir yandan durumu Erol Bey'e anlatmayı düşünüyor, bir yandan da daha ilk günlerden problemli eleman olmak istemiyordu.

 

“Sabır” dedi içinden.

 

O sabah yanına oturan Meryem’e bakmadan, kısık ama uyarı dozu yüksek bir sesle fısıldadı Müfit:

 

- Bir daha benden sonra işe gelme.

 

Meryem bu beklenmedik ikaz karşısında biraz bozuldu, biraz da korktu; yutkunarak:

 

- Peki Müfit Abi, dedi.

 

Müfit’in nüfus cüzdanı fotoğrafı gibi cansız ve ifadesiz suratı o gün de değişmemişti.

 

Meryem, henüz kimse ile tanışmadığı ve kaynaşmadığı için, öğle yemeklerine yalnız iniyordu.

 

Beşinci günün öğle yemeğinden sonra, kafeteryadan iki tane sütlü kahve aldı, masaya geldi, birini Müfit’in önüne bıraktı.

 

Belki de Müfit beş gün sonra ilk defa Meryem’in yüzüne baktı:

 

- Sağ ol.

 

Meryem, lavaboda ellerini yıkayıp da kurutma makinesine uzattığı andaki sıcaklığı hissetti içinde:

 

- Afiyet olsun Abi.  

 

Müfit:

 

- Yalnız ben masada bir şey yiyip içmem, kafeteryaya geçelim, dedi ve kahve kupasını alıp yazı işleri salonundan çıktı.

 

Meryem de onu takip etti.

 

Kafeteryada bir masaya karşılıklı oturdular.

 

Müfit sıcak kahve kupasını ağzına götürürken, yudum almak üzere gözlerini kıstı, sesli bir şekilde içine çekti kahveyi.

 

- İsmini unuttum ben.

 

- Meryem.

 

- Meryem demek… Soy ismin ne peki?

 

- Aygün… Annemin soy ismi. Annemle babam boşandıklarında annem mahkeme kararıyla kendi soy ismini almış bana.
- Başka kardeşin yok mu?

 

- Annemle ben birlikte yaşıyoruz.

 

- Sadece ikiniz?

 

- Evet Abi. (Meryem bu diyaloğu fırsata çevirmek istedi.) Onun için mutlaka çalışmam gerekiyor. Nafaka ile geçinmeye çalışıyoruz.
Müfit sırf konuşmak olsun diye belli belirsiz bir tebessümle sordu:

 

- Vazgeçtiğin soy isim neydi peki?

 

- Başkaleli mi Aşkaleli mi, öyle bir şey… Babamın ismi Mahir imiş ama ben hiç görmedim. Memleketine taşınmış, Iğdır’a… Hatta bir de abim varmış.

 

Müfit ayağa kalktı, masanın etrafını dolaşarak Meryem’in yanına geldi; onun şaşkın bakışları arasında sağ pazusundan tutup ayağa kaldırdı ve ona sarılırken tazyikli bir musluğu açmış gibi sesli ağlamasını feryada dönüştürdü:

  • Kardeşim benim! Canım bir tanem!
  • Kafeteryadaki kızlı erkekli beş altı kişi, korku dolu gözlerle onlara döndü.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.