Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Bugünün ve geleceğin AK Partili siyasi kadroları n...
0:00 0:00
1x
a- | +A

Dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor ve değerlendirmelerde bulunuyoruz. Ancak bu süreci ele alırken, söz konusu gelişmelerin Türkiye merkezli gelecek inşasına nasıl etki edeceği sorusuna mutlaka cevap aramalıyız. Ülke içindeki siyasi gelişmeleri yok sayarak yapılan değerlendirmeler gerçekçi değildir; zira iç ve dış dinamikler birbirinden bağımsız düşünülemez...

Türkiye’nin son yıllarda ulaştığı uluslararası konum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde şekillenen bağımsız ve iddialı dış politikanın doğal bir sonucudur. Bu tabloyu değiştirmek isteyenler, Erdoğan’ı siyasal olarak tasfiye etmeye yönelik pek çok girişimde bulundu. Darbe teşebbüsleri, siyasi suikast imaları ve vesayet odaklı hamleler yakın tarihimizin inkâr edilemez gerçekleridir. Millet, bu süreçlerde devletinin ve iradesinin yanında durarak tarihî bir duruş sergilemiştir.

Siyasi akıl ve sandık yoluyla sonuç alamayan çevreler, zamanla yöntem değiştirmiştir. Bu kez hedef, doğrudan liderin kendisi değil, onun çevresi, ailesi ve yetiştirdiği kadrolar olmuştur. Bu noktada yaşananların sıradan olmadığı açıktır. Olan biteni doğru okumak, bugün kadar yarın için de hayati önemdedir.

Türkiye’de siyaseti dizayn etmek amacıyla uzun süredir çeşitli araçlar devrededir. Batı merkezli baskılar, içeride yürütülen siyaset mühendisliği faaliyetleri ve sürece dış aktörlerin müdahil olduğunu açıkça kabul eden açıklamalar hafızalardadır. Buna bir de sosyal medya üzerinden yürütülen yoğun algı ve itibarsızlaştırma operasyonları eklenmiştir. Dijital mecralar, ne yazık ki çoğu zaman hakikatin değil, yalanın hızla yayılabildiği alanlar hâline gelmiştir.

Bu bağlamda yapılan uyarılar son derece kıymetlidir. Sosyal medya üzerinden üretilen yalanlara neden itibar edildiği sorusu, meselenin özünü ortaya koymaktadır. Çünkü bu söylemler, sadece bireylere değil; doğrudan devlete, siyasete ve millet iradesine yöneliktir.

Burada dikkat çekilmesi gereken temel gerçek şudur:
AK Parti merkezli, Türk-İslam sentezi düşünce geleneğinden beslenen kadrolar sistematik biçimde hedef alınmaktadır!..

Sürekli dedikodu üretilmekte, bilinçli bir karamsarlık iklimi oluşturulmaktadır. Oysa Türkiye, küresel sistemin yeniden şekillendiği son derece kritik bir dönemde, devleti yöneten kadrolarıyla birlikte ülkeyi yeni dünya düzenine en az hasarla taşımaya çalışmaktadır. Böyle bir süreçte, isim isim hedef gösterilmesi ve yıpratma kampanyalarının devreye sokulması elbette manidardır.

Özellikle genç kuşaklara hitap eden, fikrî derinliği olan ve uzun vadeli perspektif sunan söylemler dikkatle izlenmelidir. Yeni nesle düşünce ve istikamet kazandırmayı amaçlayan bu çabalar, tam da bu nedenle hedef alınmaktadır. Yalan ve iftira, bu noktada bilinçli bir silah olarak kullanılmaktadır.

Benzer süreçler, geçmişte de devletin farklı kademelerinde sorumluluk üstlenmiş ve önemli başarılara imza atmış isimler için yaşanmıştır ve hâlen de yaşanmaktadır. Dikkat edilirse bu isimlerin ortak paydası, bu toprakların kadim medeniyet birikiminden beslenen bir fikrî duruşa sahip olmalarıdır. Bu durum, Türkiye’yi güçlendiren her adımın neden rahatsızlık ürettiğini de açıkça göstermektedir.

Peki neden?

Çünkü siyaset, yalnızca günlük polemiklerden ibaret değildir. Siyaset; güç, ahlak, strateji ve uzun vadeli hedeflerin iç içe geçtiği zor bir alandır. Dünya değişmektedir. Küresel sistem henüz netleşmemiş olsa da mevcut kaosun bir gün yeni dengelerle sona ereceği açıktır.

Rusya-ABD hattındaki gelişmelerden, Avrupa-Rusya gerilimine, ABD-Çin rekabetinden Orta Doğu, Türkistan ve Doğu Akdeniz’e kadar uzanan geniş bir coğrafyada ciddi bir hesaplaşma yaşanmaktadır. Bu tabloda Türkiye içindeki suni siyasi kaos üretimi de büyük resmin bir parçası olarak okunmalıdır.

Bu noktada önemli bir ayrımın altı özellikle çizilmelidir:
Rüşvet, yolsuzluk, çürümüşlük ve kamu vicdanını yaralayan her türlü yapı mutlaka ortaya çıkarılmalı, temizlenmelidir... Yapılan operasyonlar bu anlamda gereklidir, meşrudur ve asla boşa değildir. Devletin ve siyasetin itibarı, bu tür arınma süreçleriyle korunur. Temizlik, bir zayıflık değil, aksine devlet aklının ve hukuk iradesinin göstergesidir.

Ancak temizlik ile iftirayı, adalet ile algı operasyonunu birbirine karıştırmamak gerekir. Yalan, dedikodu ve karalama üzerinden yürütülen kampanyalar ne adalete ne de ülkenin menfaatlerine hizmet eder. Hakikat ile algı arasındaki farkı ayırt edemeyen toplumlar, başkalarının yazdığı senaryoların figüranı hâline gelir!..

Ahlaki üstünlükle desteklenmeyen hiçbir söylem kalıcı değildir. Millî ruh ve millî düşünce sistemi, gücünü tam da bu ahlaki zeminden alır. Türkiye’nin siyaset geleneği, Anadolu irfanına ve tarihsel tecrübesine dayanır. Bu nedenle isimler üzerinden kurgulanan kirli senaryolara karşı uyanık olmak, herkesin ortak sorumluluğudur.

Küresel paylaşım süreci tamamlanmadan, çatışmalar sona ermeden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset sahnesinden çekilmesi ülke açısından ciddi riskler barındırır. Buna karşılık, ortaya koyduğu siyasi çizginin farklı kadrolarla güçlenmesi ve yaygınlaşması gelecek adına güven vericidir. Kadrolar arasında kriz ve kavga olduğu algısı ise Türkiye’nin iyiliğini istemeyenlerin arzu ettiği bir tablodur.

Türk-İslam sentezi siyaset hattında isimlerin çoğalması, kaosun değil, istikrarın ve umudun işaretidir.
Yalanlarla yıpratılmaya çalışılan bu siyasetçiler ve devlet insanları, ülkenin geleceği açısından birer teminattır. Erdoğan sonrası hesapları bugünden ve bu yöntemlerle yapmak ise siyaset açısından ciddi bir ahlaki zaafın göstergesidir.

Türkiye, kaoslarla çevrili bir coğrafyadadır. Bir de kendi elimizle suni krizler üretmeyelim! Siyaset bir yarış alanıdır; fitne ve kavga zemini değildir. Fitneyi körükleyenler bu milletin tarafında değildir!..

Böylesine kritik bir tarihsel eşikte, isimler üzerinden yürütülen yıpratma çabalarını doğru okumak mecburiyetindeyiz.
Yerli ve millî kadroları birbirine düşürme niyetini göremezsek, kaybederiz.
Uyanık olmak zorundayız!..

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

ÖNE ÇIKANLAR