Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
İsrail’in kanlı hedefleri!..
0:00 0:00
1x
a- | +A

Bölgemizde açık bir yeniden şekillenme süreci yaşanıyor ve İsrail, bu dönüşümü ticaret yolları ile stratejik koridorlara hâkimiyet kurarak kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Akdeniz’den Kızıldeniz’e uzanan hat üzerinde yeni bir jeopolitik realite inşa etme çabası, bu hedefin somut bir göstergesidir.

Gazze’de yaşanan soykırım ve katliamların, İsrail’in nihai hedeflerinden bağımsız olmadığı artık tartışmasızdır. Aynı şekilde Suriye’de, kendisi açısından en büyük engel olarak gördüğü Türkiye’ye karşı yürüttüğü faaliyetlerde terör örgütlerini birer maşa olarak kullandığı da açıktır.

Suriye’de yeni yönetime yönelik dayatmalar ve SDG ile Dürziler üzerinden oluşturulmak istenen zemin, esasen İsrail’in denizlere açılan noktaları güvence altına alma arayışının bir parçasıdır. Bu kozların “Büyük İsrail” mottosu doğrultusunda kullanıldığı net biçimde görülmektedir. İsrail’in meseleye yalnızca güvenlik değil, ekonomik çıkarlar penceresinden baktığı, bölgesel güç olma yolunda coğrafyadaki tüm devletleri yıpratarak, yönetilebilir sınırlar içine hapsetmek istediği açıktır.

Bu süreçte en büyük desteğinin ABD olduğu da bir sır değildir. ABD içindeki derin yapılar, siyonizmin etkisi altındaki finansal sistemler ve güçlü lobiler İsrail’e son derece tehlikeli bir hareket alanı sağlamaktadır. Bugün katil Netanyahu, işlediği bu korkunç suçları büyük ölçüde bu desteğe yaslanarak gerçekleştirmektedir.

Ancak ABD’nin, kendi çıkarları uğruna İsrail’in planlarına nereye kadar “evet” diyeceği kritik bir sorudur. ABD Başkanı Trump süreci, kontrolden çıkmadan yönetmek istemektedir. Buna karşın İsrail, küresel değişim sürecinde önüne çıktığını düşündüğü tarihî fırsatı sonuna kadar kullanmadan geri adım atmamakta kararlıdır. ABD’nin bu noktada sergileyeceği tutum, İsrail meselesinde belirleyici olacaktır.

İsrail’in, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile birlikte Akdeniz merkezli hamleler üzerinden, yeni coğrafi şekillenme sürecinde kendisini masaya etkin bir aktör olarak koymak istediği açıkça görülmektedir. Bu adımlar atılırken Türkiye’nin güvenlik stratejilerinin bilinçli biçimde "tahriş edilmeye" çalışıldığı da ortadadır.

İsrail, yeni dünya düzeninde genişlemek; ticaret hatlarına, doğalgaz kaynaklarına ve stratejik koridorlara hâkim olarak bölgesel figür hâline gelmek istediğini saklamamaktadır. "İbrahim Anlaşmaları" ile bu hedeflerin siyasi altyapısını inşa etmeye çalıştığı da açık bir gerçektir.

Dolayısıyla İsrail’in bölgesel güç olma hamlesi, Türkiye’nin stratejik çıkarlarıyla doğrudan çelişmektedir. Suriye ve Irak hattının taşıdığı hayati önemi doğru okumak ve bölgede İsrail merkezli yeni bir sistem kurgusuna karşı duran Türkiye’nin hedeflerini bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.

Suriye’de SDG üzerinden oyun kurma çabası…

İsrail, SDG’yi kendi amaçlarına hizmet eden bir araç olarak görmekte ve bu yapıyı açık biçimde desteklemektedir. Türkiye ile ilişkileri derinleşen, istikrarlı ve güçlü bir Suriye modeli ise İsrail açısından ciddi bir tehdit olarak algılanmaktadır.

Peki neden?
Çünkü Türkiye’nin çıkarları ile İsrail’in çıkarları bu noktada doğrudan çatışmaktadır.

Katil Netanyahu’nun “Onlar hayal ettikleri imparatorluklarına ulaşamayacak” sözleri, niyetini gizleme gereği duymadığını açıkça ortaya koymaktadır. Osmanlı Devleti ve onun mirası üzerinde siyonistlerin 19. yüzyıldan itibaren nasıl sistematik bir planlama yürüttükleri, daha geniş ve derinlikli biçimde anlatılmayı hak etmektedir.

Yıllardır bu gerçekleri dile getirenleri “komplocu” diye küçümseyenlerin ise bilinçli ve planlı bir kötü niyet taşıdıklarını belirtmeden geçmek mümkün değildir.

Peki, Türkiye ne yapacak?

İsrail, ABD’yi ve küresel siyonist lobiyi arkasına alarak dayatma yoluyla sonuç almayı hedeflemektedir. Türkiye ise kendi sınırlarını ve güvenliğini zorlayan bu dayatmalara karşılık verecek kudrete sahiptir, bunda hiçbir şüphe yoktur. Ancak Türkiye, gücünü kullanırken diplomasiyi de sonuna kadar işletmektedir.

Terör örgütlerini sahaya süren, Türkiye’yi içeriden istikrarsızlaştırmayı amaçlayan akla karşı tüm tedbirler alınmaktadır. Suriye’de istikrarsızlığı derinleştiren akıl ile Türkiye içinde DEAŞ’ı yeniden canlandırmaya çalışan sinsi akıl, aynı merkezden beslenmektedir!..

Türkiye’nin güvenlik, istihbarat ve kolluk birimlerinin tamamı teyakkuz hâlindedir. Son günlerde gerçekleştirilen operasyonlar, ne denli büyük ve kanlı eylemlerin engellendiğini de açıkça göstermiştir.

Suriye sahasında kılcal damarlara kadar neyin, nasıl şekillendiğini bilen Türkiye, İsrail eksenli olarak oluşturulmak istenen yeni istikrarsızlık dalgasının karşısında duracaktır. Bunun hangi yöntemlerle ve hangi formatta gerçekleşeceği ise sahadaki eylem planları hayata geçirildikçe netleşecektir.

Özetle; Küçük İsrail, giderek büyüme ve bölgesel aktör olma hırsıyla hareket ettiği için Türkiye’yi açık bir tehdit ve hedef olarak görmektedir!.. Geçmişte Osmanlı topraklarında kurgulanan “Küçük İsrail” planı ile bugün Türkiye ve hinterlandı üzerinde hayal edilen “Büyük İsrail” tasavvuru, aynı senaryonun devamıdır.

Buna karşı koymak hayati bir zorunluluktur. Tarafsız kalmak ise Türkiye açısından açık bir ihanet anlamına gelir.

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

ÖNE ÇIKANLAR