Bu yazı, yeni dünya düzenine giden meşakkatli ve savaşlarla dolu sürecin sonunda ortaya çıkacak yeni aktörlerden birine odaklanıyor.
Evet, dünya artık eskisi gibi olmayacak. Henüz eski düzen yerinde duruyor, ancak sancıları, kan ve savaş zinciri devrede.
Ne olacağı henüz tam olarak görünmüyor; çünkü savaşlar bitmedi.
Tarih boyunca hep böyle olmuştur: Önce savaş, yıkım, umutsuzluk… Sonra yeni bir sistem...
Bu, paylaşım sürecinin bir parçasıdır. “Taraflar kim olacak, masada kimler oturacak?” sorusu, dönemin en kritik sorusudur.
Şimdi gelelim Türk Devletleri Birliği’ne…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, dünyadaki itibarı, siyaset yapma tarzı, uzun yıllardır bu doğrultuda izlediği yapıcı politikalar ve elbette coğrafyadaki karşılığı büyük önem taşır.
Kimse yabana atmasın; Türkistan ile Azerbaycan arasında her zaman güçlü bir kardeşlik bağı olmuştur. Ancak bu ilişkileri stratejik bir ittifaka dönüştüren, Türkiye’nin dünya siyasetindeki varlığı ve etkisidir.
Eğer Türkiye bu stratejileri geliştirmemiş, devlet aklını ortaya koymamış olsaydı, Türk dünyası fikri yalnızca duygusal bir ideal olarak kalırdı.
Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) en güçlü katkıyı Azerbaycan yapmıştır. Türkiye-Azerbaycan ortaklığı, bu teşkilatın mihenk taşıdır. Birliğin oluşturduğu sinerjide, Türkiye-Azerbaycan ittifakının etkisi belirleyicidir.
Liderlerin rolü inkâr edilemez. İlham Aliyev, “Türk Dünyası” anlayışını Azerbaycan siyasetinin temel parçası hâline getirmiştir. Bu fikir, merhum Ebulfez Elçibey döneminde devlet felsefesine girmiş, Haydar Aliyev döneminde kurumsal temele oturmuştur. Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi projeler bunun somut göstergeleridir. Ancak bugünkü güçlü ittifak anlayışı, İlham Aliyev döneminde devlet yapısına perçinlenmiştir.
Türkiye’nin jeopolitik hamleleri, askerî gücü ve kalıcı etkisi bu süreçte belirleyici olmuştur. Türkistan’da bu fikre en fazla emek veren liderlerden biri Kazakistan’ın eski Başkanı Nursultan Nazarbayev’dir. Orta Asya’daki tüm Türk devletleri bu fikri hemen benimsememiştir; hatta başlangıçta karşı çıkanlar da olmuştur. Özbekistan’ın eski lideri İslam Kerimov buna örnektir.
Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası tüm bölge devletleri yeni yön arayışına girdi. Sovyetler yıkıldı ama Rusya sahadan hiç çekilmedi. Bu sırada İngiltere, ABD ve Avrupa bölgeye yöneldi; herkes bu zengin coğrafya için yarışa katıldı. Saflar yavaş yavaş belirlenirken Türkiye sahneye çıktı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, özellikle Azerbaycan ordusunun yeniden yapılanmasında büyük rol oynadı.
Bugün Özbekistan, Türk Birliği’nin en önemli aktörlerinden biri hâline geldi. Şevket Mirziyoyev ve Kasım Cömert Tokayev, birlik konusunda ciddi adımlar atmaya hazır olduklarını açıkça dile getiriyorlar. Türkmenistan mesafeli olsa da merkeze yaklaşıyor. Kırgızistan ise iç çalkantılarını geride bırakıyor; desteklenmesi büyük önem taşıyor.
Unutmamak gerekir ki Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya da Türk coğrafyasında etkin olmak istiyor. Rusya hiçbir zaman tamamen çekilmedi. Ukrayna süreci, Rusya hakkındaki değerlendirmeleri gölgelememeli. Bölgeye sessizce nüfuz eden İsrail de dikkatle izlenmelidir.
Coğrafya; zenginliklerin, yolların, koridorların, ticaret hatlarının merkezidir. Hepsi Türklerin bölgesinde yer alıyor. Bu nedenle bu imkânların birleşip gerçek bir güç merkezine dönüşmesi gerekiyor.
İlham Aliyev’in ortak askerî tatbikat önerisi bu yolda önemli bir başlangıçtır.
Türkistan’daki bazı devletler geçmişte Avrupa’nın etkisiyle Türkiye’yi rahatsız eden adımlar atmış olsa da, son zirvede tablo değişti. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türk Devletleri Teşkilatı zirvesine katıldı. Bu, tanınma sürecine giden yolu işaret ediyor. Bu konuda yine en büyük cesareti Azerbaycan gösterecektir.
Türkistan coğrafyası zor bir bölgedir; iç dinamikleri doğru okunmalıdır. Rusya ekonomik gelişmelerden rahatsız görünmese de siyasi adımları dikkatle izlemektedir. Bu nedenle bölgenin karar mekanizmaları her zaman bu dengeyi hesaba katmak zorundadır. Türkiye ise bu gerçekleri göz ardı etmeden hareket ediyor. Bu yüzden de sonuç alabiliyor...
Coğrafyayı kendi gerçekleriyle değerlendirmek, Türk Dünyası ülküsünün başarısı için zorunludur. Türkiye’nin devlet aklı bu süreci dikkatle okumuş, TDT’yi yeni dünyanın önemli aktörlerinden biri hâline getirme yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Duygusal değil; rasyonel, gerçekçi ve kararlı…
İşte başarıya götürecek yaklaşım budur.
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…