Gökyüzünün sessizliğinde gezinen kuşlar gibi içimizde de bizi hakikate çağıran bir ses var: Paylaşmak… El vermek… İnsana insan olduğu için kıymet vermek…
Rızık bize bir ihsan olarak verildi fakat yalnızca saklamak için değil, paylaşmak için… Çünkü aslında biliyoruz ki sahip olduklarımız bize ait değil. Emanetiz ve emanet taşıyoruz. Mülk onundur, biz ise onun kullarıyız.
Bir sabah kapını araladığında güneş odanı ısıtırken, seninle aynı sokakta uyanan biri belki dünkü ekmeğin son kırıntısını arıyor. İşte o an sorulması gereken şudur:
“Bana verilen bu nimet yalnızca beni mi doyuracak, yoksa bir başka gönlün duasına da dokunacak mı?”
Zenginlik; malın çokluğu değildir. Asıl zenginlik, elindekini başkasıyla paylaşabilecek bir yüreğe sahip olmaktır. Çünkü insan, sahip olduklarıyla değil; paylaştıklarıyla büyür. Ve fazlalıklar, ihtiyaç sahiplerinin hakkıdır.
Kimimiz evinde bollukla otururken, kimimiz bir tas çorbanın hayalini kuruyor. Bize düşen; “ben”den “biz”e geçmektir. Nimetin asıl gayesi işte budur: Gönülleri birbirine bağlamak… Birlikte yaşamak… Birlikte ayakta durmak…
Her nimet bir imtihandır. Kimine çok verilir, kimine az. Az verilen sabrı, çok verilen ise paylaşmayı imtihan eder. Ve biliriz ki; nimet paylaşıldıkça bereketlenir, kalbe huzur, eve sükûnet olur.
Cömertlik budur. Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden vermektir. Muhtaçları gözetmeden vermektir. Muhtaçları gözetmek, istemeden vermek ve verdiğini azımsamak cömertliktir.
Zaman icabı, ileride bir sıkıntıya düşmemek için malı, parayı saklamak, avam için cimrilik sayılmazsa da ilim ehli salih kimseler için cimriliktir. Dinin ve mürüvvetin icaplarını yerine getiren cimrilikten kurtulursa da cömert sayılmaz.
Ahmet Özdemir-Gaziantep
ŞİİR
Ev
Gün ağarmadı ben yeniden doğdum,
Hasret ve sızıyla yoğruldum.
Yalnız dağda unutulmuş bir çiçek
Bekliyor bu mevsim de geçecek.
Derdimi buldum deva olmuş içerde.
Sızısı saklı olan gülermiş dışarda.
İnsan hiç yanar mı kasımda
Aramadığımı yeniden buldum.
Hiç bu kadar yakın olmamıştı kendine
Tenhalıkta ulaşmıştı dağların dengine.
Boz görünür mavide yeşilde.
Günler renklerini çalıyor.
Yazmak değil artık keyfe keder,
Ruhumda ekmek ile su eder.
İçinde dönüp durduğum çember
Beni kendime ev ediyor.
Rabia Özen
BİTKİLERİN DİLİ
ABANOZ: Tropik ve subtropik bölgelerin odunsu bitkileri. Çok ağır, siyah renkte bir odunu vardır. Vatanı Japonya, Malezya, Asya, Amerika ve Afrika olup, çeşidi çoktur. Kullanıldığı yerler:
Eskiden, gömme süs işlerinde, fırçacılıkta, piyano tuşları ve bıçak sapları yapılmasında, ince marangoz sanatlarında kullanılırdı. Çekmeceler, yazı takımları yapımında kullanılırken on altıncı yüzyılda yaygın olarak kaplama işlerinde faydalanılmaya başlandı. İnce tabakalar hâline getirilebildiğinden bilhassa Fransa’da yaygın ince marangozluğun en önemli malzemesi oldu. Zamanla abanozun kullanılması ve buna dayanan ince sanat unutuldu.

