Nereden başlayacağım bilmiyorum. Geçmişime biraz kafa yorunca, “ne güzel bir çocukluk geçirmişim” diyorum. Hani diyorlar ya “sokakta oynayan son nesil” diye tam da onlardan birisiyim. Her ne kadar insanları kuşaklara bölenlere karşı olsam da (x, y, z) diye. Ben de kendimi Y kuşağının sonlarından bir temsilci kabul etmiş olarak gördüğüm ve kullandığım bazı eşyalardan bahsedeceğim.
Dedemin dükkânındaki tuşları çevirmeli telefon… O telefonda konuşmak bana da nasip oldu. Bahçe komşumuzun artık eskiyen merdaneli çamaşır makinesi ki hiç aklımdan çıkmıyor. Zavallı, makinenin içerisine ‘artık eskidi’ diye malzeme koydular. İlk getirdiklerinde merak etmiştim ‘bu ne?’ diye. Çamaşır makinesi olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım. Çünkü ilk defa görüyordum böyle bir çamaşır makinesini. Hatta o zaman daha 8 yaşımdayken ısrar etmiştim “ne olur bir kere olsun çalıştırsınlar” diye. Onun da nasıl çalıştığını görmüştüm. Yine bir komşumuzun evinde ilk çıkan renkli televizyonlardan vardı. O televizyonda da bir çizgi film izlemiştim. Yine bir komşumuzun 1970’li yıllardan kalma bir Anadol marka pikabı (kamyoneti) vardı. Sürekli yolda kalırdı. O pikabı arkadan itmek de nasip oldu. Bu arada o zaman okula bile gitmiyorum 2002 yılları falandı… Yani babam ve abim çalıştırmak için iterken ben de boş durmamış itme eylemine yardımcı olmuştum…
Şimdi düşünüyorum da bu yazıdan iki tane çıkarım yani yorum ortaya çıkıyor. O zamanlar hep komşularımız ile iç içeymişiz. Kimin kime ihtiyacı olursa birbirimize yardıma koşuyormuşuz. Birbirimizle konuşurken randevu almıyormuşuz… Birbirimizin hâlini hatırını sormaktan öte bir aile gibi tanıyor biliyormuşuz… Hatta kapı bir komşuların evlerine çocuklar olarak kendi evimiz gibi gidebiliyor sofralarına misafir oluyormuşuz. Bir de Y kuşağı olarak genç olduğumuz hâlde bu eski eşyaları da, bugünkü kullandığımız eşyaları da gördük ve kullandık. Bir de son yirmi yılda teknolojinin çok geliştiğini eklemeden yazıyı bitirmeyelim. Çok değil bu dediğim olaylar 15, 20 yıl önce yaşandı. Bu da teknolojideki gelişimin ispatı…
Abdullah Karakoç
ŞİİR
GİDERİM
Miskince oturmam fani âlemde
Toprağa bir fidan diker giderim.
Ebedi dostluğu buldum kalemde
Sözümü kâğıda döker giderim.
Beklemem burada boşu boşuna
El sürmem kötünün soğuk aşına
Bağlanmam hayalin talih kuşuna
Umudu gönlümden söker giderim.
Bilimden sanattan haberim olsun.
Sevdalar başımda kederim olsun.
Çalışmak ömrümde kaderim olsun.
Üşenmem bahçemi eker giderim.
Yeniden doğarım gelen baharda,
Yürümek isterim çamurda karda.
Girdiğim sınavda kalırsam zorda.
Çaresiz boynumu büker giderim.
Harmanı sürecek dövenim yoksa
Çevremde hakiki sevenim yoksa
Toplumun içinde güvenim yoksa
Arkama bakmadan çeker giderim.
Kadir Fidan - Dağların Şairi
ESKİMEZ KELİMELER
MAARİF VEKÂLETİ: Maarif: Bilgi ve kültür, Öğretim ve eğitim sistemi anlamlarına gelir. Vekâlet: Vekillik ve bakanlık anlamına gelir.
İHSAS: 1-Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek… Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. İdrak etmek. Duyurmak.
DEM: 1. Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından istenilen durumu. 2. Zaman, çağ 3. (halk ağzında) Pişirilen yemeklerin yenecek kıvamda olması. 4. Soluk, nefes. 5. koku.
TEKMİL: Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek. Tam, bütün, eksiksiz.
AFAK: Ufuklar. Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak daire. Etraf. (Mecaz) Görüş ve dönüş sınırları. (Zıddı: Enfüs'dür.)
AYİNE: Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Cenabı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecaz olarak "âyine" denilir.) Vasıta ve mazhar manasına da gelebilir.