Otuz üç yaşındayım. Yirmili yaşlarımda üniversite okuyup, boş zamanlarımda da çalışınca bir sürü insanla tanıştım. Şanslı hissediyordum. Kendimi her şeyi bilen, tartan, tabiri caizse hayatı anlamış zannettim. Yirmi beş yaşımda iken bir büyüğüme insan sarrafı olduğumu söylemiştim hatta. Muhtemelen içinden gülmüştür. Şimdi anlıyorum ki öğrenmeye yeni başlıyormuşum.
Benim gibi 'mahalle' kültürüyle büyümüş bir çocuksanız farklı insanlarla çok karşılaşmıyorsunuz. Mahallelerde hemen hemen her şey aynı. Kurulan sofralar, edilen sohbetler, telaşlar, oyunlar... Her şey rutin, basit ve samimi. Küçük ama güzel bir dünya. Hayaller küçük, amaçlar küçük ama tehlikesiz. Korkmadan büyümek mümkün. Herkes tanıdık. Kan bağıyla değil can bağıyla kurulan komşuluk fazla. Birbirinize verilen tabaklar hep dolu. Akşam ezanında bütün sokaklar sessiz. Kurallar benzer. Hâl böyle olunca değişim çok sınırlı. Ne zamanki tanıdık olmayan bir çevreye giriyorsunuz o zaman yaşınızla beraber hayatınızdaki 'karakterler' de büyüyor. Bir anda bir sürü farklı iyi ya da kötü insan bitiveriyor. Niyetinize rağmen farklı anlayan, farklı yaşayan, farklı giyinen bir sürü insan. Tüm bunlar sizi uyum sağlamaya zorluyor. Başlarda buna çabalıyorsunuz. Değişmeye, ayak uydurmaya. Ancak yeni yeni bilince vardığım bir şey var ki olduğun gibi kalmak ve kabul görmeyi beklemek en doğrusu. Telaşa kapılmadan kendi akışında yaşamak. Beklentiyi düşürmek. Sessiz ve sakin kalabilmek. Ara sıra durmak ve izlemek. Hem kendini hem herkesi. Kimsenin sizin gibi düşünemeyeceğini ve hissedemeyeceğini bilmek. Kendini anlatmak için çırpınmamak, kanıtlamaya çalışmamak, bu yarışa girmemek en güzeli. Zira zamanla her şey değişiyor. Tanıdıkça şans verdikçe; ilişkiler ya kopuyor ya sağlamlaşıyor. Ya kalıyor ya gidiyor insanlar... Bazen affetmek, görmezden gelmek niyetini iyiye yormak hafifletiyor sizi. Kendinin de farkında olmak; farklı olana saygıyı arttırıyor. Dingin bir hayat dilerim herkese sevgiyle ve saygıyla...
İlknur
ŞİİR
SANATKÂR
Şu masmavi gökyüzü...
Şu parlayan Güneş...
Şu yeryüzünde akan ırmaklar...
Yemyeşil ormanlar...
Zirveleri karla kaplı yüce dağlar...
Sahil boyunca deniz üzerinde uçan kuşlar...
Şu rüzgârlar...
Akan pınarlar...
Bağlar, bahçeler...
Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler...
Rengârenk açan çiçekler...
Şu güzel tabiat manzaraları...
Şu mehtaplı geceler...
Şu gökyüzü...
Tam bir yıldızlar şöleni...
Şu gök cisimleri...
Şu gezegenler...
Şu galaksiler...
İnsan bu harika ilahi şenlikte yaşar...
Kalbine coşkulu duygular dolar...
Yaratılışın şu eşsizliği...
Yaratılışa işlenen şu güzellik motifi...
Varlık âleminde yankılanan şu musiki...
Şu ahenk...
Şu mükemmel estetik...
Şu kalpleri cezbedici olağanüstü güzellik...
Bizi "Sanatkâr"a götürüyor...
Varlık âlemindeki bu yolculuk...
Şair Hasan Kaya Antalya
DUYGU DAMLASI
Her karanlık bir gecenin aydınlık bir sabahı, her derdin bir dermanı, her hastalığın bir ilacı, her duyulmayanın bir fermanı, her sıkıntının bir ferahı, her görülmeyenin arkasında gizli bir sır vardır. Mevsimler değişir, unutulmayacak gibi görünen her acı zamanla unutulur. Çünkü insanlar unutmaya mahkûmdur. Merhameti sonsuz olan Rahman bizi böyle yaratmıştır. Dinmeyen acılar bir gün diner kırılan kalp kırıklıkları onarılır, geceyi sabaha, derdi dermana, mevsimleri ve yeri-göğü baharına kavuşturur. Biraz daha sabır. Sabır, aynı zamanda Allahü teâlânın bize öğrettiği en güzel terbiye biçimidir. Beklemenin içindeki güzelliktir. Bizi maksadımıza kavuşturacak en önemli rehberdir, kılavuzdur. Pes ederek değil, sabrederek de mücadele edilir. Kaybetmek değil, kaybetmemek üzere kazanmaktır. Yaşadığımız onca sıkıntının içerisinde kalbimizde hissettiğimiz inşirah ferahlığının verdiği huzurdur, güçtür.
Şeyda Şahin