Türk kadını

A -
A +

 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun diyor, diğer kadınlar şöyle böyle olsa da Türk kadını en “çekici”dir diye iddia ediyorum.
Efem, Türk kadını çekicidir…
İşe başlarken besmele çeker.
Kaşa rastık, göze sürme çeker.
Kendini naza çeker.
Altını gümüşü kendine çeker.
Alışverişte başı çeker.
Yüz çifti olsa da vitrindeki o ayakkabıya iç çeker.

Bekârken abisinden çeker.
Evlenir, kaynanadan çeker.
Yapılanları sineye çeker.
Ama aldatılırsa korku filmi çeker.
Kâğıttan bigudi yapar fön çeker.
Gecenin bi yarısı canı tatlı çeker.
Hamarattır, mutfağa girdi mi ziyafet çeker.
Kibrit kutusu kadar peynirle açlık çeker.
1,5 iskenderin yanına diyet içecek çeker.

Anadır, doğum sancısı çeker.
Çoluk çocuğa karışınca çok şeyden elini eteğini çeker.
Eve geç gelen sıpayı sorguya çeker, üstüne fırça çeker.
50 yaşında bile olsa evladının kulağını çeker.
Şifacıdır, sırta bardak çeker.
Perdeleri sıkı sıkı çeker, yorganı da üstünüze çeker.
Bulaşığa girişirken kolları dirseğe kadar çeker.
Elektrik süpürgesiyle vura vura ayakları kenara çeker.
Dikkat, gölgesinden hızlı terlik çeker!..

Sağlam laf sokar, şimşekleri üzerine çeker.
Başa çorap örer, kenarına tığla zincir çeker.
Kavga esnasında saç çeker.
Hoşuna gitmeyen durumlarda “cık cık cık” çeker.
Cevaplardan çok soruya dikkat çeker.
Demir eksikliği, vitamin eksikliği en çok da ilgi eksikliği çeker.
O eteğe gireceğim diye göbeği içine çeker.
Topuklu ayakkabılar yüzünden halayda, yağmurlu havada, yokuşta patinaj çeker.
Güne gittiği gün hazımsızlık çeker.

Geç gelen kocaya zılgıt çeker.
6. hisle yapılan tüm ‘yaramazlıkların’ röntgenini çeker.
Buket çiçek görünce iç çeker.
Tek kaşı kaldırmak suretiyle ihtar çeker.
Kavgada, kısır döngü içine çeker.
Sabrı taşarsa bombanın pimini çeker.
Dişle tır çekmek de neymiş, dişini tırnağına takar evin bütün yükünü çeker.
Kıymetinin anlaşılacağı günü iple çeker…

Ninem diyor ki; Kadınsız evden boran eksik olmaz…

o zırhı delmek için yapmadığını bırakmıyor. Daha altı ay öncesine kadar ne diyorlardı mesela… “Türkiye’nin beka problemi yok.” Peki, Libya’da yaşadığımız risk ne? Yahut daha bir hafta önce İdlib’de olanlar neydi? Ülkemizi kirli hesaplardan korumak için ‘uzak karakol’ İdlib’de nöbet tutan askerlerimiz şehit düşerken, altı ay önce yürütülen algı operasyonlarını hatırlayabildik mi? Terörle kol kola seçim zaferi yaşattığımız kişiler, 36 şehit verdiğimiz akşam Esad’a ve Rusya’ya karşı hiç ses verdi mi? Aksine, TSK intikam için Esad’a ait hedefleri yerle bir ederken, “Askeri geri çekin” propagandası yapmadılar mı? Bu yaptıkları bile başlı başına beka problemi değil miydi? Şehitlerimize hain saldırının yapıldığı akşam canlı yayına çıkan ve “Esad’ın askerleri, bizim askerlerimizi koruyor” diyebilen CHP Genel Başkanı problem değil mi! Rusya’nın ve Esad’ın çok güvendiği hava savunma sistemlerini felç eden SİHA’ları daha yakın zamanda FETÖ ile ağız birliği yapıp hedefe koyan, atmadığı iftirayı bırakmayan kişiden başka ne beklenebilirdi?              *** Çok söyledik, çok anlattık, maalesef dinletemedik. Ülkemiz 15 Temmuz’u, 27 Şubat’ı yaşarken EYT’nin, patates fiyatının ne önemi vardı? İşte bu yüzden diyorduk; hükûmete tepkinizi ortaya koyun, istediğinizi söyleyin, hakkınızı savunun… Ama beka meselesini hiçbir zaman unutmayın. Hele hele Türkiye’nin gelecekte en az yüz yılını etkileyecek Doğu Akdeniz’deki menfaatlerinizi korumayı, bugünkü ufak problemlerinizin önüne asla geçirmeyin. Yoksa bir yüz yıl daha başkalarına çalışacağız.   *******************  Utan Yunan!  Mültecilerin Türkiye sınırından geçişini önlemek için insanlık dışı muamele uygulayan Yunanların, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgalinden kaçarak Suriye’ye sığındığı fotoğraflar yayınlandı. Bugün beğenmedikleri Suriyeliler 1941’de onlara kucak açmış ama barbar Yunan’da bu insanlık dersinden eser bile kalmamış. Zor durumdaki mültecilere en acımasız saldırıların emrini veren Yunan Başbakanı Miçotakis’in babası Konstantinos Miçotakis de Yunanistan’da Albaylar Cuntası işbaşına geldiğinde, 1970’te ülkesinden kaçıp Türkiye’ye sığınmış. Üstelik kucağında, şimdi mültecilere zulmüyle nam salacak altı aylık oğlu Kiriakos Miçotakis de varmış. Nereden nereye… O insanlık bir gün size de yine lazım olur elbet.   *******************  Okullar erken tatil edilemez mi?  Çin’de ortaya çıkan koronavirüs dünyayı kasıp kavuruyor. Çok şükür, muhalif kafalar kuduruyor ama ülkemizde henüz tespit edilmiş bir vaka yok. Fakat olmayacağı anlamına gelmiyor. Virüsün görüldüğü 13 ülkede okullar tamamen tatil edildi. Koronavirüsün hiç görülmediği ülkelerden Bulgaristan da tedbir amaçlı okulları kapattı. ABD, Almanya, Fransa, G. Kore, İngiltere, Pakistan, Hindistan, Singapur, Tayland ve Vietnam’da ise bölgesel olarak eğitime ara verildi. Çünkü, en riskli alanlardan biri okullar… Binlerce aileden çocuklar bir araya geliyor, sık sık el yıkamaz gibi tedbirleri aldırmak mümkün olmuyor. Sonra virüs bir anda ailelere yayılıyor.              *** Yetkililerimiz illaki hesabını yapmıştır veya yapıyordur ama… Diyeceğim şu; Henüz vaka görülmemiş olsa bile, tedbiren okulların erken kapatılması planlanıyor mudur? Müfredatı hızlandırıp, tatili iki ay erken başlatsak ne olur ki mesela? (Yeri gelmişken, virüsün Türkiye'ye yayılmaması için insanüstü bir gayret gösteren Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca'yı tebrik etmeden geçmeyelim.)  ******************  Virüsten çıkan en önemli ders  Beni en çok etkileyen video oldu. Koronavirüs salgını sebebiyle haftalardır evden çıkamayan Çinli, kazanmak için çok çabaladığı, ancak bugün hiçbir işine yaramayan paraları uçak yapıp, boş sokaklara uçuruyordu. Kim bilir o parayı kazanırken nelere katlanmış, nelerden taviz vermişti… Ama bugün hepsi boştu. Ölümü hatırlattı o görüntü bana… Dünya hayatının da özetiydi aslında. Para dediğin, bir gün hiçbir işine yaramayan bir kâğıt parçası olacaktı sadece.   *********  Yalova’da böyle olacağı belliydi  İdlib gündeminde kaybolup gitti. Yolsuzluğun diz boyu olduğu Yalova’nın CHP’li Başkanı ve yardımcısı da görevden alındı. Bu skandal bana sürpriz olmadı. Çünkü hemen her sene giderim Yalova’ya. Geçen sene 18 Ağustos’ta ‘Tatilde gördüğüm CHP zihniyeti’ başlığıyla bu köşede yazdıklarımı hatırlatayım, varın gerisini siz anlayın; “CHP’li belediye, Yalova sahilini âdeta birilerine peşkeş çekmiş. Ne zamandır o şekilde bilmiyorum ama en son gittiğimde sahilde uzunca bir yürüyüş yapmıştım. Şimdi deniz kenarından yürümek mümkün değil, çünkü sahili restoranlar işgal etmiş. İşgal dediysem, manavın kaldırıma kasa dizmesi gibi bir şeyden bahsetmiyorum. Bildiğiniz sahili paravanlarla kapatmışlar, denizi sadece bu restoranlara gidenler görebiliyor. İlla yürüyeceğim diyorsanız cadde ile restoranlar arasında sıkıştırılmış, labirent gibi uyduruk bir parktan ilerlemeniz gerekiyor ki, denizi görmek mümkün değil. Lütfedip küçük bir bölümde deniz kıyısına çocuk parkı yapmışlar ama oranın da devamı yok. Yani, o kadarcık görüp geri dönmeniz gerekiyor. Neyse ki, daha ileride sandalların, balıkçı kayıklarının bulunduğu bir alan kalmış. Denizi izleyecekseniz hepsi bu kadar.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.