Gençlik nereye?

A -
A +
  “Geleceğimizin teminatı” olarak gördüğümüz, “istikbalimiz…” diye tanımladığımız gençliğimizin hâli nicedir? Gerçekten bu toplumun geleceğini omuzlayabilecek maddi ve manevi donanıma sahip mi?    
Denizli Pamukkale’de boy gösteren “kızlar çetesi"nin saçtığı dehşeti bazılarınız sosyal medyada görmüştür… Haberin detayını bugünkü manşetimizde okuyacaksınız. Sadece Denizli’deki bu ürkütücü tabloyu değil, diğer bazı olaylarla ilgili özet bilgiyi de haberin muhtevasında bulacaksınız. Üzülerek belirtelim ki, sizlere yansıtılan bu olaylar, ülke gerçeklerinin tamamını kapsamıyor. Bunlar buzdağının sadece görünen kısmı. Yazılı ve görsel medyada hiç yer almayan, sosyal medyaya da aksetmeyen, kendi kapalı mecrasında olup biten nice nice acı hadiseler var!.. Bunların bir kısmından aylar veya yıllar sonra, bazen şans eseri veya bir mahkeme kararı dolayısıyla toplumun haberi oluyor. Yaklaşık iki buçuk sene önce, Trabzon’da bir öğrenci evinde; sözde üniversite tahsili yapan üç genç kızın, kendi akranları olan bir başka kızı vahşice dövüp işkence ettikleri olayın görüntüleri, toplumda dehşet uyandırmıştı… Zira üniversite talebesi olan genç kızlardan böyle bir eşkıyalık, böyle bir zorbalık ve böyle bir vicdansızlık asla kabul edilebilir bir şey değildi. O kadar vahşice bir saldırı idi ki, daha sonra bunun failleri kırk küsur yıl hapis talebiyle yargılandı. Buna benzer bir başka vahşet de Erzurum’da yaşanmıştı. Ancak bu olayda tek başına kızlar değil, kızlı-erkekli bir çete bu defa işbaşında idi. Yine tüyler ürpertici bir şiddet ve işkence, bir genç kıza pervasızca uygulanıyordu. Her iki hadisenin hukuki sonucu tam olarak ne oldu bilmiyoruz. Temenni edelim ki, yargı gereken cezayı vermiş olsun adalet de yerini bulmuş olsun…
Gelelim Denizli Pamukkale’deki faciaya… İki tanesi henüz 16, biri de 17 yaşında; üç tane çocuk yaştaki kız (Hukuken rüşt yaşını doldurmadıkları için, her yönüyle çocuk hükmünde…), 13 yaşında olduğu bildirilen bir başka kız çocuğunu öyle zalimce, öyle gaddarca dövüyorlar ki. Dizleriyle, tekmeyle çocuğun suratına, kafasına acımasızca vuruyorlar. Zavallı kızcağız, korkusundan feryat bile edemiyor. İnanınız böyle vahşi görüntüler ya filmlerde yahut da New York veya Meksiko City gibi suç kartellerinin hüküm sürdüğü metropollerde görülebilir! Ama bu görüntüler, Harlem’den değil, Denizli’nin Pamukkale ilçesinden… Üstelik bu vahim tablo münferit bir olay değil. Bahse konu saldırgan kızlar, çete kurmuşlar. Bu şekilde şiddet uyguladıkları başka küçük kız çocukları da var. Daha da beteri, bu çetenin şiddet görüntülerini çekip sosyal medyaya yükleyen bir de bunların erkek arkadaşları varmış… “Mış” diyoruz, çünkü bu korkunç durumun boyutlarıyla ilgili, emniyet ve yargı makamlarından mütemmim bilgiye ihtiyaç var. Yani bu hadiseye dair Pamukkale emniyet yetkililerinin, olayın bütün mahiyetini ortaya koyan bir açıklama yapması gerekiyor. Sadece bu hadise dahi tek başına bütün sosyologlarımızı, psikologlarımızı, pedagoglarımızı ve ilgili bütün branşlardaki uzmanlarımızı alarma geçirmelidir.
Evet, fert, aile ve toplum olarak nereye gidiyoruz? Bu temel üçgende şekillenen genç hayatlar doğru istikamette ilerliyorlar mı? “Geleceğimizin teminatı” olarak gördüğümüz gençlik kitlesinin hâli nicedir? Yarınlarımızı bunlara emanet edebilir miyiz? Şüphesiz bütün bir gençliği itham altına sokacak bir yaklaşım içinde değiliz. Ve böyle bir niyet de söz konusu olamaz. Ama bizler kişi ve toplum olarak, istikbalimizden emin olmak istiyoruz… Ve bu ülkenin gelecek yıllarını omuzlayacak genç kitlenin de maddi ve manevi bakımdan yeterli donanıma sahip olması gerekir değil mi? İşte bu noktada, gençliğin beden ve ruh sağlığı için seferber edilen gayretlerin yeterli olup olmadığını sorgulamak durumundayız. Ailede; eğitim kurumlarında, sosyal hayatın genel zemininde sunulan hizmetlerin yeterli olup olmadığını bilmek, takip etmek durumundayız. Toplumsal huzura, kişi hak ve hürriyetlerine tasallut etmeye sürükleyecek şartların oluşmaması için neler yapmalıyız? Alınan tedbirlere rağmen, bu şekilde çocuk çeteleri oluşabiliyorsa ve toplumda dehşet saçabiliyorsa, bizim derhal teyakkuza geçmemiz lazım. Toplum ve devlet olarak… Burada şüphesiz emniyet ve yargı makamlarına çok daha farklı görevler düşüyor.
Esas olan, suçun oluşmasını önleyecek şartların hazırlanmasıdır elbet. Suçun vukuu hâlinde de, süratle bunun üzerine gitmek, bataklığı kurutmak ve suç faillerini de âleme ibret olacak şekilde, adil biçimde cezalandırmak… Bu şekilde caydırıcı bir ortam tesis edilmezse, bizi dehşete düşüren, bu türden yetişkin veya çocuk çetelerinin daha çok vukuatı olur!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.