G.Saray’da “yeni” hedef!..

A -
A +

Fatih Hoca, ikinci yarıda takımın prestijini kurtaracak futbolu ortaya koymak ve kupayı almak zorunda… 

Galatasaray takımının “futbol sefaleti” bitmek bilmeyince yani camianın da, taraftarın da, yönetimin de, hatta bizzat Hoca’nın da “kâbusu hâline gelince” ve de Fatih Hoca “Sorumlu benim” deyince tablonun arkasına bakanlar “iki” ihtimal üzerinde durmaya başladı… 
“Hoca’nın sorumluluğu” nerede başlayıp nerede bitiyordu; işte o “iki” ihtimali ve elbette “acabalı” şüphe sorularını da beraberinde taşıyarak “şöyle” ifade etmek mümkündü:
1 - Fatih Hoca, başta Belhanda olmak üzere “inandıklarının ihanetine uğramıştı” ve de “bunu göre göre” hâlâ ısrarla formayı “ihanet edenlere” mi emanet ediyordu?.. 
Bu inat mı kendini de takımı da yakıyor, camia ve taraftarla beraber, “onun işine karışmayan” yönetimi de “yıllardır yaşanmayan” bir acı tablonun içinde yaşatıyordu?..
2 - Fatih Hoca, çoğunu “kendisinin” almadığı, yönetime verdiği “alınması gerekenler” listesinde olamayan, hatta “istemediğini” belli ettiği ama UEFA sınırlamaları sebebiyle “bonservissiz ve kiralama yolu ile getirilme zorunluluğu” yüzünden “ilk 11’in iskeletinin önemli bir bölümünü teşkil eden oyunculara mecbur kalmasının” bedelini mi ödüyordu?..
“Ocak ayına kadar en az kayıpla gitmek” umudu, Ankaragücü beraberliği ve Göztepe mağlubiyeti ile beraber berhava olunca “bu yöndeki” eleştiriler “haklı” hâle geliyordu. Zira “hangi ihtimal sahnede olursa olsun”, herkes “Fatih Hoca’nın böyle acı bir sona gelinmeden ‘çare bulacağına’ inanıyordu” ve de “çare bulunamayınca” kalemler keskinleşiyor, diller sertleşiyordu!..
Evet, sakatlar vardı, cezalılar vardı ama elde de beğenilsin, beğenilmesin, istensin istenmesin “100 milyon doların üzerinde değer biçilen” bir kadro ve de U19’dan gelen “umut dolu” üç-dört genç futbolcu vardı.
Ülke futbol tarihinin “en çok kupa kazanmış” hocası olan Terim’in “bütün sebep ve mazeretlere rağmen”, başında olduğu takımın “bu duruma düşmemesini önleyeceğine olan inanç”, eleştirilerin sertleşmesinin sebebi olarak önündeki masaya konmuştu!.. 
Sezonun yarısı “Avrupa’da hezimetlerle gelmiş”, Kupada “hem de Ali Sami Yen’de Tuzla mağlubiyeti” alınmış, Süper Lig “şampiyonluk yarışında”, ilk yarı bitmeden havlu atılmıştı!..
Takım, gol atmayı bir yana bıraktım, “şut atmayı unutan”, ne ofansta, ne defansta “vasatı bile yakalamayan” bir orta saha ile ortada kalmıştı!..
Terim’in Göztepe mağlubiyetinin ardından söylediği “Ben dâhil, bu durumun bedelini herkes ödeyecek” sözü, çok şey ifade ediyordu ve “şampiyonluk iddiası” da “bu sözlerin söylendiği açıklamada “artık” yoktu!..
Zira “şampiyonluk” artık Kafdağı’nın arkasından getirilecek bir “zümrüdüanka” inanılmazına kalmıştı!.. 
Bu durum; Hoca ve Galatasaray için “yeni” iki hedefi gösterir gibiydi; 
1) “Ligin ikinci yarısında “hem Galatasaray’ın, hem hocanın prestijini kurtaracak” bir futbolu yeşil çimlere getirmek ve puan cetvelinde “Avrupa Kupalarına katılma hakkını elde edecek” bir yere tırmanmak 
2) Türkiye Kupası’nı kazanmak!..
Bunun için de, “ikinci yarıda kurulacak olan” takımın “Galatasaray titre ve kendine dön” çağrılarına uygun bir futbolla sahada görünmesi gerekiyordu!..
Ve “artık” Fatih Hoca’dan beklenen de buydu!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.