Filistin dramına giden yol

A -
A +
İsrail, Filistin’de yaklaşık yüzyıldır Müslümanlar üzerinde sistemli bir tarzda baskı, yıldırma ve katliam hareketlerini devam ettiriyor.
Filistinlileri göçe zorluyor. Filistinlilerin sadece ülkesini işgal etmekle kalmıyor sakinlerinin evlerini ellerinden alıp arazilerini gasbediyor.
Belirli aralıklarla bu faaliyetini acımasızca devreye sokuyor.
Dünyanın her yerindeki Müslüman kamuoyu, İsrail’in bu kanlı diktatörlüğüne sert tepkiler verirken İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere İslam devletleri denilen ülke liderlerinden, Türkiye başta olmak üzere iki üç tanesi hariç cılız bir kınamanın ötesinde bir yaptırım ortaya çıkmıyor.
Bu arada ülkemizde tepkileri kırmak adına sinsi bir tavır da bilhassa devreye sokulmaktadır. Bir kısım insanlar İsrail’i kınar gibi gözükürken hem Sultan II. Abdülhamid Han’ı karalamaya hem de “Filistinliler de Türkleri arkadan vurmuşlardı” suçlamasına girişiyorlar.
Böylece zımnen Filistinlilere “yaptığınızı çekin” manasına, sanki “oh olsun” demeye getiriyorlar.
Bu tavır ne kadar doğrudur? Filistin’de siyonizm hareketine kim yol açtı? II. Abdülhamid Han’ın tavrı ne oldu? Filistinliler Türkleri arkadan vurmuş muydu?
Bu suallerin net bir şekilde cevabını vermek gerekmektedir...
Öncelikle şunu belirtelim ki, Türklerin Yahudilerle birlikte yaşama tecrübesi yeni değildi. Asırlardır Hıristiyan gruplar da dâhil Osmanlı idaresinde huzur içinde yaşıyorlardı. Ancak Osmanlı devletinin zayıflaması ve Balkan ülkelerinin birer birer kopması yeni problemleri beraberinde getiriyordu.
Nitekim 19. asrın yarısı geçilirken bunlara iki milletin bağımsızlık girişimleri de eklenecekti. Bunlar Yahudiler ile Ermenilerdi... İkisinin de önceden alınmış bir ülkesi yoktu. Hepsi Osmanlı Devleti içinde hayat sürmüşler, zenginleşmişler, refah ve huzur içinde olmuşlardı. Dolayısıyla Osmanlı ülkesindeki Ermeni ve Yahudi halkı devlete önemli ölçüde sadık bulunuyordu.
Ancak Osmanlı Devleti’ni bölmek, parçalamak ve yok etmek isteyen büyük güçler, onu zaafa sokacak her yolu açıyorlardı. Daha çok ülke dışında kurdurdukları yeraltı örgütleri ile propagandalar yaptırıyor ve içerideki ayrılıkçı düşünce sahiplerini kışkırtıyorlardı.
Nitekim bu faaliyetler neticesinde Ermeniler açık ve gizli örgütlerle büyük bir mücadelenin içerisine girerken, Yahudiler daha sistemli ve daha gizli bir planı uygulamaya koyacaklardı...
18. ve 19. yüzyıllarda Yahudiler maddî ve siyasi güçlerinin doruk noktasına ulaşmışlardı. Bilhassa 19. yüzyılda, bütün dünyada Yahudi finans imparatorlukları kurulmuş bulunuyordu. Rothschild, Goldsmith, Warburg, Lehmon ve Speyer Avrupa ekonomisini büyük çapta ele geçirmişlerdi. Siyon hareketinde bu zengin Yahudi aileleri büyük rol oynayacaktır.
İngilizler bu büyük para kaynağını Osmanlıyı mahvetmenin aracı yapacaklardı. Bunun için siyon teşkilatının kurulmasını teşvik ettiler.
Evet Osmanlı idaresinde sakin yaşayan Yahudileri, Siyonist hareketin temsilcilerinden ayırmak gerekmektedir. Siyonist teşkilat, 19. asır sonlarına doğru bir grup ırkçı Yahudi’nin Filistin’de bir devlet kurmak üzere başlattığı hareketin adı idi.
1876’da siyonistlerin liderliğini George Elliot yürütüyordu. Onun başkanlığında Filistin’e Yahudi göçlerinin sağlanması amacıyla “Siyon Âşıkları” adıyla bir dernek kurulmuştu.
İlk İngiliz siyonist teşkilatı olan bu derneğin politikası, zengin Yahudileri ve İngiliz politikacıları organize ederek siyon idealinin gerçekleşmesini sağlamaktı.
 
 
Büyük mücadele
 
Siyon liderleri 1875 yılına girildiğinde arzuladıkları vaktin geldiğine inanıyorlardı. Zira başta Mustafa Reşit Paşa olmak üzere Tanzimatçı devlet adamları eliyle Osmanlı Devleti’ni 1854’te borç bataklığına sürüklemeyi başarmışlardı.
Öyle ki yirmi yıl sonunda 1876 alınan Ramazan Kararnamesi ile devlet iflasını bildirmiş bulunuyordu.
Buna rağmen Sultan II. Abdülaziz Han’dan Filistin konusunda bir taviz koparmaları imkânsızdı. Dolayısıyla tahtından düşürülmesi gerekliydi.
Nitekim 1876’da Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesi ve şehit edilmesi hadisesinin gerisinde, masonik yapıların bulunduğu bugün artık ortaya konmuş bulunmaktadır.
Yıllarca askerî öğrenciler ve medrese talebelerinin nümayişleri denilerek yalan bir tarih tezi yutturulmaya çalışılmıştır.
Mithat Paşa’nın Abdülaziz Han’ın yerine tahta çıkardığı V. Murad Han’ın akli melekeleri zayıftı. Mithat Paşa ve ekibi kendisini ikna etmek suretiyle Fransız Mason locasına kaydetmişlerdi. Muhtemelen siyonistler, Mithat Paşa’nın padişahı ikna etmesiyle arzularına çok rahat erişebileceklerdi.
Ancak V. Murad Han’ın amcasına yapılan muameleler dolayısıyla akıl sağlığını tamamen yitirmesi karşısında Mithat Paşa’nın projeleri tutmayacaktı. 31 Ağustos 1876’da Osmanlı saltanatına mecburen II. Abdülhamid Han’ı geçirmek durumunda kaldılar...
Bu durum Siyonist Yahudiler arasında büyük memnuniyetsizlik meydana getirdi. Zira Padişah’ın ilk iki yılı hedeflerine kolay ulaşamayacaklarının sinyalini vermişti. Nitekim Sultan II. Abdülhamid Han, saltanatının bu ilk yıllarında iki kez mason darbesine maruz kalacak ve bunları atlatacaktır.
Ardından da başta Mithat Paşa olmak üzere mason devlet adamlarını iktidardan uzaklaştırarak devlet dizginlerini tamamen eline geçirecektir.
Osmanlı Devleti’nin siyon hareketi ile büyük mücadelesi bundan sonra başlayacaktır. Artık siyonistler her ne pahasına olursa olsun Filistin’e yerleşmek üzere girişimlerine başlayacaklardı...
1884’te Dr. Pinsker’in yoğun teşebbüsü ile dünyanın dört bir yanındaki Siyon Âşıkları gönüllüleri Silezya’nın Kattowitz şehrinde toplandılar. Burada yapılan konferansta güç birliği yaparak ortak hedeflerini pekiştirdiler.
Bu dönemde Filistin bölgesinde yaşayan Yahudi sayısı 10.000 kadardı ve toprakları da neredeyse hiç yoktu. Filistin’e Yahudi göçlerini organize etmek ve bölgeye gidecek Yahudileri desteklemek üzere bir şirket kurdular.
İlk olarak Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu borç bataklığından istifade etmeyi düşündüler. Faaliyetin önderlerinden Theodor Herlz, siyon idealini gerçekleştirebilmek için 1896 ile 1902 tarihleri arasında İstanbul’a beş kez geldi. Sonunda Macar Yahudisi Arminius Vambery vasıtasıyla Yıldız Sarayı’nda Abdülhamid Han ile görüşmeye muvaffak oldu. Vambery, hem Osmanlı Devleti hem de İngiltere adına çalışan bir ajandı. Theodor Herzl, Padişahtan Osmanlı borçları karşılığında Filistin’de bir yer alacağından çok emindi. Fakat hüsrana uğradı.
Öte yandan Avrupa’da, Rusya’da ve Balkanlarda yaşayan Yahudiler genelde ticaret erbabı olduklarından durumları gayet iyi idi. Filistin’e gönüllü gidecek Yahudi bulabilmeleri kolay değildi.
Bu defa çeşitli örgütler eliyle Yahudilere büyük baskı yapıldı. Hatta bazı devlet adamları Yahudi liderleri ile anlaşarak ülkelerindeki Yahudi vatandaşlarını bilerek göçe mecbur ettiler...
Bu faaliyetlerin neticesinde Rusya ve Avrupa’nın muhtelif devletlerinden çok sayıda Yahudi siyasi baskılar neticesinde Anadolu’ya zorunlu göçe başladı. Fakat bu Yahudiler Osmanlı Devleti'nin iskan siyasetine uymayıp, Filistin topraklarına yerleşme gayreti içinde idiler.
Bu durum Yahudi göçünün planlı ve organize olduğunu ortaya koymaktaydı. Siyonizm siyasi düşüncesi, Yahudileri Filistin’de buluşturmanın hedeflerini tam manasıyla yürütüyordu. Ancak aşamadıkları bir nokta vardı. Sultan II. Abdülhamid Han siyonist hareketin emellerini çok iyi bilmekte ve ajanları vasıtasıyla onların Filistin’de yurt edinme faaliyetlerini aldığı yerinde tedbirlerle akamete uğratmaktaydı...
Yahudilerin toprak alımını kesinlikle yasaklamıştı. Buna karşılık Yahudiler bir kısım kamu görevlilerine rüşvet vermek suretiyle devlet arazilerine konmaya başlamıştı. II. Abdülhamid Han ise teftiş ettirip bu devlet yetkililerine işten el çektirmişti.
Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyen Almanya ve Rusya'yı ikna ederek vazgeçirmişti. Ajanları vasıtasıyla ABD’de bulunan Yahudileri ters propaganda ile etkilemeye ve siyonist hareketten ayrılmaya yönlendiriyordu. Nihayet Filistin’de satılan toprakları bizzat kendisi aldırmak suretiyle hazine-i hassasına dâhil etmeye başlamıştı... İşte Yahudileri en fazla korkutan durum bu olmuştu. Zira toprağa bağlı olan Filistin halkı arazilerini kolay kolay elden çıkarmıyordu. Ancak devlet görevlilerini paraya boğarak güçlükle toprak edinebiliyorlardı. Şimdi bütün bu yollar da tıkanmıştı.
II. Abdülhamid Han nezdinde yaptıkları onlarca girişimlerden bir netice elde edemeyen siyonistler, hedeflerine ulaşabilmek için bundan sonra Osmanlı devletinin yıkılması gereğine vurgu yapacaklardır.
Nitekim Theodor Herzl, son yıllarında bu düşüncesini şöyle açıklayacaktır:
“Siyonizmin hedefine ulaşabilmesi için Osmanlı’nın dağılmasını sağlamalı ve II. Abdülhamid Han’ın bütün muarızlarını desteklemeliyiz.”
Peki bunu kimin eliyle başaracaklardı?..
 
 
TEFEKKÜR
 
Gönlümü yıkmak benim şâhım revâ gördün mü hiç
Kendi iklîmin yıkar bir pâdişâh gördün mü hiç
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.